Hakkımda

Fotoğrafım
Gülüyorum,ağlamamak için; aslında ağlamayıda beceremezdim. Gülmeyi de beceremiyorum ya,sadece kafamın içinde gülebiliyorum, oradada kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı...

12 Ağustos 2012 Pazar

neydi mutluluk? neden bu kadar değerliydi? ve neden ona sahip olmak bu kadar pahalıydı?
ve biz insanoğlu neden bir türlü mutlu olmayı beceremiyorduk? acaba ne istiyorduk?
belki de ne istediğimizi bilsek, mutlu olabiliriz, mi acaba?
umudum yok bu konuda ama yine de umutsuz yaşanmamasından yanayım.
galiba doyumsuzluğumuz bizi mutsuzluğa iten. hep daha fazlasını ve olmayanı istemek.
insan olmak kısaca yeterliydi galiba mutsuzluğa...
her ne kadar sık sık şükretsem de ben de o mutsuzlardanım maalesef. bir de kötü bir huyum var ki; mutsuz olmak hoşuma gidiyor... ama mutluluk diye çırpınıyorum.
mutlu olmak için o kadar çok sebebim, sebeplerimiz varken, mutsuzluğu seçmek ve ona yarış atı gibi koşturmak neyin nesi ki?
bu sorular bana; acaba dünya oluşmadan önce ne vardıyı hatırlatıyor.. yani bilinmezlik ve cevapsızlık...
belki bir gün bizde mutlu oluruz?

1 Ağustos 2012 Çarşamba

aşk meşk v.s.

aklımdan çıkamamasının sebebini çözmüş değildim. rüyalarımda boy göstermiyordu ama gerçekte hep vardı. hoş her zamanki soruya dönüyorum burada; "rüya mı gerçek, gerçek mi rüya"!
eğer öyleyse; yani rüya gerçekse güzeldi, çünkü o orada yoktu.bu yüzden zamanımın çoğunu uyuyarak geçiriyordum. onu ne kadar az düşünsem o kadar iyiydi benim için.
oysa az biraz ter kokardı ama bana çekici gelmişti o kokusu..ağzının tadı da fena sayılmazdı. o yüzden sık sık öpesim geliyordu ama tabi ki sık sık öpmüyordum. hislerimi belli etmek çok hoşuma gitmez. katı görünmek, olmak her zaman daha iyiydi benim için. zira bitişleri kolaylaştırıyordu. ve her şey bittiğine göre her zaman, kolay olması gerekiyordu.
daha sevmiyordum, öyle aşk meşte yoktu ama zamanla olacaktı. bunu bildiğimden uzaklaşmam gerekiyordu ki öyle oldu.
beni üzebilecek insanlardan uzaklaşmak gibi bir huyum vardı. eskiden onlara koşarken, şimdi ters yönde koşmayı tercih ediyordum. her iki şekilde de üzülüyorsun bu doğru ama kalırsan daha çok üzülüyorsun. daha az üzülmekten yanayım. üzülme kotamı aşalı çok olmuştu.
bildiğim bir gerçek vardı, kısa bir zaman sonra aklımdan çıkmaya başlayacaktı. bir yanım olmasını isterken, diğer yanım hayır diye çırpınıyordu. hayatın tadını çıkar, bir kaç günde olsa iyi geçir derken bir yanım, diğer yanım ya sonra? diye yankılanıyordu.
evet evet doğru yoldaydım, nasılsa başka bir zehir söndürecekti diğerinin ateşini.. (sheakespeare) zaman içindeki yoğunluklar bitiyordu her şeyi...  bitirecekti de, şuan ki sorun yoğun olmamaktan kaynaklanıyordu. yoğunluğa terfi ettiğimde; aşkmış, meşkmiş, sevgiliymiş, hoşlaşmaymış hiç biri kalmayacaktı...
zaten aşk bir çeşit şuur bozukluğu değil miydi?