Hakkımda

Fotoğrafım
Gülüyorum,ağlamamak için; aslında ağlamayıda beceremezdim. Gülmeyi de beceremiyorum ya,sadece kafamın içinde gülebiliyorum, oradada kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı...

1 Aralık 2012 Cumartesi

bir süredir hayal kırıklıkları biriktiriyorum; cebimde, çantamda, odamda v.s..
doğru, güzel bir cümle olup, klişe olması ne acı..
öyleyse uyumalıyım ben bir süre, kaldıramayacağım bu kuru gürültüleri...

30 Kasım 2012 Cuma

öküze ayıp olmasın!

gözyaşlarım bugün çok cömertler..
yağmur deliler gibi yağıyor. belkide benim için ağlıyor.
ya da o kadar güçlüyüm ki, doğayı bile etkiliyorum.
ve daha böyle saçmalıklar sunabilirim.ama zorlamayacağım.
kalbim ağrıyor, üstüne öküz oturdu diyeceğim ama öküze ayıp etmek istememekteyim!
üzgün olmaktansa, öfkeli olmak isterdim, maalesef çok üzgünüm. acımdan öfkelenecek halim bile yok.
canım acıyor anne! ama sen bunu bilmemelisin. saçma sapan bir insanın benim kalbimi kırması, seni de kırmamalı!
ben halledeceğim bunu. sen üzülme benim için.
acımı geçiştirmek için içiyorum, iyi yapıyorum dostlar. sizlerde böyle yapıyorsunuz. yapmıyorsanız, yapmalısınız.
anne ben bu gece ölmek istiyorum ama o saçma sapan insandan değil, sıkılmaktan.. sil baştan sil baştan..
ama seni de öldürmek istemiyorum!
neyse...
şuan hiç bir şeyin önemi yoktu. kalbim kırılmıştı. hep kırılırdı zaten..
ama hayat kısa, kuşlar uçuyor, yaşamak gerek, ne olursa olsun yaşamak! kıranlara inat yaşamak gerek, kırmayanları bulana dek!
senin bir numaralı kuralın bu! kalk, durma!

1 Ekim 2012 Pazartesi

falan filan işte


karanlık yolda ilerliyordu.
elbette karanlık olacaktı, saat gece yarısını geçmişti.
hep geçer zaten.  geçen saatler tercih edilir.
neyse, cebinden sigarasını çıkardı ve yaktı. doğal olarak yakacak tabi ki, yoksa sigarasını niye çıkarsın. ama çakmağın alevi, karanlık sokağı aydınlattı.
abartıyorum tabi ki, yazarken abartmayı severim. kim inanır buna bilmiyorum ama küçücük çakmağın alevi sokağı aydınlatmaz. fantastik bir hikayede olabilir ama bu hikaye fantastik olmayacak. bu bir hikaye bile olmayacak. onu bunu geç bu saçmalamadan başka bir şey değil.
saçmalayasım geldi sadece.
karanlıkta sigarasını içe içe ilerliyordu.. bir yandan da rüzgar esiyordu çılgınlar gibi. saçlarını uçurmuyordu, çünkü kızın saçları kısaydı. kahkülleri dağılıyordu biraz, düzeltmekten sıkılmıştı, o sırada karar verdi daha da kısa kestirecekti saçlarını.
önümüz kış, kafa üşüyecek ama en azından dağılan saçlarla uğraşmayacaktı. şekil verme derdine olmayacaktı, oh yaa neden bunu daha öne düşünememişti.
sonra birden aklına geldi, ne işi vardı; rüzgarlı bir sonbahar gecesinde, sigarasını içerek neden dolaşıyordu? hatırlayamadı. durdu, etrafına bakındı. boştu sokak, sokaklar. kalbi gibi boş ve karanlıktı.
kalbim diye düşündü, yürümeye devam etti. en son ne zaman aşk kapısındaydı, bunu düşünerekten yürüdü. tekrar durdu. buldu.
aşk kapısını hiç çalmamıştı. zorla girilmeye çalışılmıştı belki.. ama yok hep bir aldanma halleri içerisindeydi. kızdı kendi, geri döndü ve geldiği yere gitmeye karar verdi.
tam burada bitirecekken bu saçmalığı karar değiştirdim. biraz fantastikleştirmek iyi olabilir.
sokağın başından bir ses duyuldu, sese doğru yol almaya başladı. yakınlaştıkça algıladı. bir baykuş sesiydi. pek severdi. boynundaki baykuş kolyesine dokundu ama kolye ucu yoktu. uçup gitmişti sanki. o an anladı ki harbiden uçup gitmişti. baykuşa yaklaştı ve kolyesinde ki gibi beyaz, sedef bir baykuş olduğunu gördü. öylece kalakaldı.
bu saçmalıkta burada bitti.

12 Ağustos 2012 Pazar

neydi mutluluk? neden bu kadar değerliydi? ve neden ona sahip olmak bu kadar pahalıydı?
ve biz insanoğlu neden bir türlü mutlu olmayı beceremiyorduk? acaba ne istiyorduk?
belki de ne istediğimizi bilsek, mutlu olabiliriz, mi acaba?
umudum yok bu konuda ama yine de umutsuz yaşanmamasından yanayım.
galiba doyumsuzluğumuz bizi mutsuzluğa iten. hep daha fazlasını ve olmayanı istemek.
insan olmak kısaca yeterliydi galiba mutsuzluğa...
her ne kadar sık sık şükretsem de ben de o mutsuzlardanım maalesef. bir de kötü bir huyum var ki; mutsuz olmak hoşuma gidiyor... ama mutluluk diye çırpınıyorum.
mutlu olmak için o kadar çok sebebim, sebeplerimiz varken, mutsuzluğu seçmek ve ona yarış atı gibi koşturmak neyin nesi ki?
bu sorular bana; acaba dünya oluşmadan önce ne vardıyı hatırlatıyor.. yani bilinmezlik ve cevapsızlık...
belki bir gün bizde mutlu oluruz?

1 Ağustos 2012 Çarşamba

aşk meşk v.s.

aklımdan çıkamamasının sebebini çözmüş değildim. rüyalarımda boy göstermiyordu ama gerçekte hep vardı. hoş her zamanki soruya dönüyorum burada; "rüya mı gerçek, gerçek mi rüya"!
eğer öyleyse; yani rüya gerçekse güzeldi, çünkü o orada yoktu.bu yüzden zamanımın çoğunu uyuyarak geçiriyordum. onu ne kadar az düşünsem o kadar iyiydi benim için.
oysa az biraz ter kokardı ama bana çekici gelmişti o kokusu..ağzının tadı da fena sayılmazdı. o yüzden sık sık öpesim geliyordu ama tabi ki sık sık öpmüyordum. hislerimi belli etmek çok hoşuma gitmez. katı görünmek, olmak her zaman daha iyiydi benim için. zira bitişleri kolaylaştırıyordu. ve her şey bittiğine göre her zaman, kolay olması gerekiyordu.
daha sevmiyordum, öyle aşk meşte yoktu ama zamanla olacaktı. bunu bildiğimden uzaklaşmam gerekiyordu ki öyle oldu.
beni üzebilecek insanlardan uzaklaşmak gibi bir huyum vardı. eskiden onlara koşarken, şimdi ters yönde koşmayı tercih ediyordum. her iki şekilde de üzülüyorsun bu doğru ama kalırsan daha çok üzülüyorsun. daha az üzülmekten yanayım. üzülme kotamı aşalı çok olmuştu.
bildiğim bir gerçek vardı, kısa bir zaman sonra aklımdan çıkmaya başlayacaktı. bir yanım olmasını isterken, diğer yanım hayır diye çırpınıyordu. hayatın tadını çıkar, bir kaç günde olsa iyi geçir derken bir yanım, diğer yanım ya sonra? diye yankılanıyordu.
evet evet doğru yoldaydım, nasılsa başka bir zehir söndürecekti diğerinin ateşini.. (sheakespeare) zaman içindeki yoğunluklar bitiyordu her şeyi...  bitirecekti de, şuan ki sorun yoğun olmamaktan kaynaklanıyordu. yoğunluğa terfi ettiğimde; aşkmış, meşkmiş, sevgiliymiş, hoşlaşmaymış hiç biri kalmayacaktı...
zaten aşk bir çeşit şuur bozukluğu değil miydi?

29 Temmuz 2012 Pazar

.

yoksa ben delirdim de öldüm mü? kesin tanı koyamıyorum durumuma. ama sanki ölmüş gibiyim. öncesinde delirerek tabi ki.
delirmeden ölmüş olamam zaten. yok yok bunu kendime yakıştıramam. benim ölümüm delirerek olmalı. dahası bana yakışmaz.
öyle sıradan bir ölüm hiç modaya uygun değil. bende az çok modayı takip ederim ama yinede kendi tarzım vardır.
her insanın bir tarzı olmalı zaten. aslında her insandan bana ne?! ne halleri varsa görsünler. pek sevmem insanları.. sevilecek yanları yok bana kalırsa. beni de çok seven yoktur ama umurumda bile değil. herkes kendi bokunda boğulsun. off nereden nereye geldik. ben ölümümden bahsediyordum oysa ki. e madem öldüm, kendime bir cenaze töreni hazırlamalıyım. en çılgınından. şanıma yakışır bir tören olmalı. bütün sokak hayvanları davetlidir. isteyen ev köpekleri de gelebilir. kedilere teklifte bulunmuyorum zati onlar kesin gelecekler.
neyse ben gidim de tören hazırlıklarına başlayayım. şampanyalar patlasın falan. en iyisinden kedi mamaları olsun. insancıklara da bok verilsin. iyi olan bir kaçı için vip koltuğunda kanepeler olsun tabi ki. bazı sevdiklerim var.

mmmmmmmm

mal.martı.mutluluk.muşamba.mektup.melek.market.mine.muzip.meme.metafizik.maalesef.modern.mevsim.midye.minik.metal.mit.mücadele.mümkün.mert.müzik.medet.milat.maden.malzeme.makas.mantı.misket.müthiş.merdiven.musluk.mum.musluk.muşamba.meltem.mağrur.mezar.mısır.melodi.mücevher.mumya.meşe.metanet.menekşe.muz.mim.mırıldama.mahmur.mermer.mor.mutfak.mercan.mesire.manto.manyak.muhabbet.miğfer.mahluk.mesane.miskin.mavi.

27 Temmuz 2012 Cuma

terelelli

halat.hamsi.hani.hırsız.hakem.hekim.hırka.hizmetçi.hikaye.hortum.hakikat.haydari.havuç.hasım.hısım.his.hal.hala.hardal.hamburger.hayal.hediye.herkes.hepsi.helikopter.hezeyan.heyecan.hergele.hata.hazır.halsiz.hadise.hakan.halı.halbuki.hadi.hile.hiciv.hantal.hassas.harakiri.hayda.hoppa.hippi.hisse.hacim.herhalde.hamur.hoyrat.hoş.hoşt.hep.heyt.hususi.hakim.hakimiyet.hareket.hindi.hayvan.hiç.hiçbiri.hülya.hayat.hol.hasat.hücre.hikmet.hava.havadar.hanım.hariç.hemen.hazine.hıyar.hatıra.hitabet.hidiv.hıçkırık.hımbıl.haziran.hırsız.hafız.hapis.halay.hasılat.harici.harita.hat.harbi.haydi...?

26 Temmuz 2012 Perşembe

bir hışımla başlayıp, sessizliğe bürünmek.. gidiş bu demektir. terk etmek..
sevmemekten az daha ağır; sevip terk etmek.. ama sevmekten vazgeçmek en ağır!
her ikisi birden ağırdan da öte..
ve bunları yapmak; zor, yapan için zor ama bir kere yapınca çok kolay. geriye kalan için durum, onun için söylenecek bir şey yok. belki de var.. yazık, pek bir yazık.
ama yazık dememek gerek. hak etti ki, terk edildi. sevilmekten vazgeçildi..
kendinden o kadar çok nefret ediyordu ki onu sevemiyordum, sevmeye korkuyordum. ve bu nefreti onu yalnızlığa itti.. aslında kuru bir kalabalık dolu çevresi ama herkes kuru kalabalık ne demek iyi bilir. çok yalnız oysaki.. tek sebebi neydi, düşününce bulabildim şimdi; o bunu seçmişti...

Linda Apartmanı


Arada sırada rüyalarımda ziyaret ederim. arada sırada olmasını istemesemde rüyalar işte genelde kendileri karar veriyorlar. aslında kararı verebilecek olan ben olmama rağmen, kendimi rüyalara teslim etmek, saf bırakmak keyifli olabiliyor bazı zaman. gardı indirmek gerek  arada.
orası benim çocukluğum, masumluğum ve gerçeğe geçiş! hayatı erken kavrama demekti..
ve çok güzel anılarla süslü.. ve kötü..
o zamanları düşünüyorum, düşlüyorum. keşke yine aydan korksam ve babaanneme sarılsam. onun beni koruyabileceğine inansam. keşke herşey o kadar basit olsa.
uzun zamandan sonra, bu gecenin karanlığında rüyalarıma doğru yürüdüm. karar verdim, artık bu çağırışlara dur demek gerekiyordu. ara sokaktan yürüdük, yürüdük diyorum yalnız değilim çünkü. hayatıma girmeye çalışan, her gün yanımda ve destek duran biriyle yürüdüm. ama ben ve güvensizliğim kararlar içinde çırpınıyor. acaba girmeli mi hayatıma, yoksa girmemeli mi? acaba güvenmeli miyim ona?
bu güvensizliğin sebebi belki de linda apartmanından kaynaklanıyordu. güvensizliğin ilk adımları orada atılmıştı. kötü bir adım gibi gözüksede, aslında çok iyi bir başlangıçtı.. belkide gecenin bir yarısında oraya, onunla gitmek istememin bir sebebi vardı, içten içten ve bilmediğim..
iç güdülerim, ayaklarıma yön vermişti..
o sokaktan çıktıktan, sonra elimi tuttu ilk kez...
belkide içimde bir şeylerin özlemini çektiğimi hissettide, destek olmak istedi. ki böyleyse bu ona güvenmek için adım atmam gerektiğini gösteriyordu. çünkü en önemlisiydi, beni hissetmişti..
ama ben onu hissedebiliyor muydum? önemli olan bu değil miydi?
onun beni oyalaması, yanımda olması, başka şeyleri unutturabildiği anlamına geliyor muydu? belkide unutmak çok kolayken, ona sarılmayla bitecekken, neden diretiyordu beynim? kalbim mi savaşıyordu yoksa onla?
şu sıralar beynimde bir cümle yankılanıyordu;" bazen alışmaktan korktuğumuz için dokunmaktan vazgeçtiğimiz insanlar vardır.."
beynimde yankılanmasının dışında, durumda buydu aslında... vazgeçemediğim bir kaçışlarım vardı.. ve o kaçmak isteyebileceğim biri değildi.. bu yüzden belkide onu seçmeliydim.. çok seversem, ben kaçarım!
...

10 Mayıs 2012 Perşembe

bu gece ellerimi kanattım. dur bi dakika; kesmedim tabiki bir yerlerimi; sadece, tırnak etrafındaki etleri yiyorum. böyle yazıldığı yerden okununca çok itici geliyor. bir de karşıya geçip izlesem kendimi nasıl görünür bilemiyorum. dur, iticilikten ölüyordur eminim.


ama tadı hoşuma gidiyor ve rahatlatıyor.


burdan şuraya varabilir miyiz acaba; sizce ben aç kalsam, insan eti yiyebilir miyim?


ıyhh diyorum kendime, hep dedirtiyorum kendi kendime. yok güzel olan benim etim, başkasının teni, eti kusturucu gibi..


neyse ya benim konum bu değil tabiki; mevzu bahis şudur ki; acaba ben neden; tırnak etrafındaki etlerimi yiyorum. daha mühim bir konu bu! duygusal boşluk? stres? mutsuzluk?


konu şu ki; mutsuz değilim, mutluda değilim. bu daha kötü bir durum değil mi? bu sebepten midir acaba tırnak etrafındaki etlerimi yiyişim?


beynimi yemektense, ellerimi kanatmam daha iyi değil mi? ordan çıkarmam sıkıntımı?


karar verildi, yaz kızım; sen beynini yemeyip, ellerine saldırdığın için, iyi halden sıyırdın paçayı kızım. görsel açıdan kötü gözüksede, bu senin problemin olur. insanlığın değil. ha eğer beynini yeseydin, dışarıya zararın olurdu bu zamanda kötü halden içerdeydin.


serbestsin ama uzaklaşma. gözetim altında olman doğrudur.
yalnızlıktan sığınır insanlar birbirine.. yalnızlıktır onları birbirine yanaştıran ve bir şekilde tekrardan uzaklaştırap yalnızlığa iten, yine yalnızlıktır. hep olmayandır istenilen.
yalnızım, sende yalnızsın aslında! aslında herkes pek bir yalnız. ama yalnızız sonuçta, sen yalnızsın, ben yalnız. bir değiliz, olamayız. yalnızlıklayız..
yalnızlığa sevdalıyız..

9 Nisan 2012 Pazartesi

hüzünlerim.

bu gece biraz hüzünlüyüm; kulağımda da hüzünlü bir parça.. yine birşey daha koptu bağırımdan.. bu yüzdendir yalnızlığım, bağlanmayı sevmeyişimden.. ve maalesef hep bağlandığımdandır hüzünlerim..
yalnızlığın neresi güzel bilmiyorum, katı olmanın neresi doğru onuda bilmiyorum. bildiğim şey; güçlü olmam gerektiği.. bir şeyler kopup gittiğinde, dimdik durmak gerektiği..
çünkü herkes gider, herşey biter. ne aynı kalmış ki şu koca dünyada..
bazen, hayaller kurduğum o anlar, isterim ki; herşey aynı kalsın, alışkanlıklarımız bozulmasın, gitmesin sevdiklerimiz. ama hayaldi, gerçek oldu diye birşey yok gibi görünüyor.. ya da benim hayallerim pek bir uçuyor.
bazen uçabileceğime inanıyorum, bazen sihirli güçlerim olduğunada inanıyorum. işte o noktada kendimi tokatlamam gerekiyor.
çok sık kendimi tokatlamak istediğim anlar oluyor.dur be kızım, nereye uçuyorsun. kafan uçmuş bence senin. evet, uçan tek şey kafam!
bugün, yorgun değilim.. o yüzden de hüzünlüyüm. yorgunluk düşünceleri öldürür. benim az düşünmem; çok yorulmam gerek...
hayatım sözlerden ibaret gitmekte; insanoğlunun en büyük marifetidir unutmak.. bunuda unutacağım ve sonra unutmam gerekecek başka birşey daha olacak, onu da unutacağım bu böyle akıp gidecek. ta ki, gözlerimi yumama kadar.
insanız işte, günahkarız, benciliz, hemen herşeye uyum sağlarız..

1 Nisan 2012 Pazar

hallerim

ben şimdi kapıdan çıkıyorum. tabi öncesinde kilitli olan kapıyı anahtarla açıyorum. zaten başka neyle açılır ki? otellerdeki gibi kart sistemi yok. yaptırmak isterdim ama yaptırmak için, önce evin bana ait olması gerek ki değsin kartlı kilit sistemine. gel gör ki ev sahibi olmakta istemiyorum. öyle bir yere bağlı kalma isteğim yok çünkü.. diyebilirsin ki; ee bağlanma, evin olsun kiraya verirsin. yok öyle şeylerde düşünmüyorum. olursa bağlanırım, yapışıp kalırım çünkü. bağlanmak istemiyorum. aslında istediğim zamanlar oluyor ama olmamasınıda istiyorum. akıp gitmek istiyorum. arada bağlanıyorum bir şeylere ama genelinde bağlanmamaktan yanayım. bağlanınca zayıflıyor ruh. ki bence ruh her daim katı olmalı, güçlü durmalı. belli durumlar dışında. hep katı hep katıda bir yere kadar. ama katı olmak iyidir, candır. arada bir sıvı, buhar hallerimde olmuyor değil yani. olsun tabi insanın nihayetinde. ama diyorum ve diyeceğim katı iyidir.
neyse ben çıktım şimdi evden, otomatiğe bastım ve apartmandan kapı dışı oldum. yürüyorum, genelde yürümek gerek bir yerlere gitmek için. tamam aracada binersinde ama o araca kadar olan kısımdada yürümen gerekiyor. hep bir eylem, bir eylem durumları. durduğun yerde, durdun mu, sıçtın demek. sen yürü, durma. hatta bence koş. çok koşma, zorlamada. kalbin fazla atar, kalp krizi geçiriyorum falan sanabilirsin o zaman. hele bir de sigara içiyorsan, yanmışsın sen arkadaş. zaten biz insanoğlu yanmaya gelmişiz ya dünyaya.. öte tarafa.. ulan yanmak için yaşıyoruz. insan demek günah demek. günahkarız ki hepimiz.
neyse ben yürümeye devam etmekteyim. elimdede ses kayıt cihazı; düşünüyorum ve kaydediyorum. birşey amaçlı değil, unutmamak için düşündüklerimi.
kasetler birikti, çok düşünüyorum. en çokta sesli düşünmeyi seviyorum. ve kayıt altında olunca huzura varıyorum. bugün ki çıkışımın bir amacı var tabi. kimilerine göre amaçsız gibi görünebilir bi tabi. ama bu benim amacım, ben edindim onu. senin amacın değilse banane! benim amacım bana, senin amacın sana güzel.
yürümeye devam, amacıma ulaşmak için yürümem gerekiyor. ne kadar gereksiz gibi görünüyor. aslında bir gereğinin olmasıda gerekmiyor. boş gün aktiviteside diyebiliriz kısaca.
şimdi sırada bir av kestirmek var göze. parkta bir banka oturdum, zaten iki banka birden oturmam imkansız. manasız oldu. oturdum banka gelen gidene bakıyorum. ciddi ciddi izliyorum. bir kaç kişi sapıkmışım gibi baktı. baksın banane. sapığım belki.. kime göre sapık?! bana göre bu bir amaç sadece.
kırmızı kukuletalı bir kız geçiyor önümden. ilgimi çekiyor ama o değil. görünce işte bu! diyeceğim cinsten birşey arıyorum. zaten ben her zaman işte bu diyebileceğim şeyler aramaktayım.
ahanda buldim oni.. gidiyor ve ben banktan kalkıyorum.. kısa ama çok kısa değil, dağınık ve hafif yağlı saçları var.. gözleri, net göremedim ama küçükler hafif çekik. yorgun gözüküyor altlar az biraz torba. yürüyor, bende yürüyorum. beraber değil ama o önde ben arkada..
teni açıkımsı.. kelimeleri bozuyorum ama kendimce şekiller vermeyi seviyorum. özü belli, benle değişmeyecek ki.. önlü arkalı yürümelerdeyiz. zamanı durdurup karşısına geçip, çılgınca incelemek istiyorum ama maalesef öyle güçlere sahip bulunmamaktayım. yürüyor, sırtında çantası, elleri iki yanda, salına salına gidiyor. kulağında kulaklık var, arada cebinden mp3 ünü çıkartıyor, bir şeyler yapıp, tekrar montunun cebine koyuyor. ya şarkı atlıyor, ya da benim gibi ruh hastası, başa sarıp aynı şarkıyı zilyar kez dinliyor. arada takılırım ben öyle. çoğu zaman hatta.
yürüyor acaba nereye gidiyor. benim nereye gittiğim belli, onun gittiği yere ama onun nereye gittiği belli değil. onca belli, bence değil. biz gidiyoruz işte ama o daha biz olduğumuzu bilmiyor. ona göre o, o.
telefonu çaldı, baktı az biraz durdu ve açtı. sanki o aramayı bekliyormuş gibi görünmemek istedi. zaten görünmeyecekti. görüntülü arama değil. nerden biliyorum, biliyorum işte sorgulama. ben seni sorgulamıyorsam, sen de beni sorgulama. takibimi hissetmesini isterdim ama ölme eşşeğim ölme.
konuşuyor, ne konuşuyor duymak isterdim. o an şekil değiştirip bir sinek olup çantasına konmak istedim. ne dediğini, sesini dumak için. gel gör ki öyle güçlerimde yok. kapattı ve cebine koydu telini, yürümeye devam ediyor, bende.
biz, yürüyoruz. biran arkasını döndü, ben de döndüm. refleks bir de anlamasın istedim. hoş nereden anlayacak ki, beni daha önce hiç görmedi.
cebinden sigara çıkardı, yaktı ve içine çekti. ve üfledi. yürümesi hızlandı. sağ kolundaki saatine baktı. o an bende baktım. 14: 45
hızlandı, bende hızlandım. ışıklara geldi. şansa kırmızı yanıyor. yanına geçtim ve baktım suratına. bıyıkları var, sevmem ama allahtan sakalı yok. yakışmış ona. ama bıyıksız tercihim. sağına döndü, bende soluma. yüz yüze geldik. hafif çekik gözleriyle bir inceledi beni. saniyelik bir şekilde bende. yeşil yandı ve yanyana karşıya geçtik. ilk yan yana yürüyüşümüz. ve son.
karşıya geçti sağa doğru yürümeye başladı. bende sola.
bu kadar.
artık eve gidebilirim.

26 Mart 2012 Pazartesi

şimdi sen sustun ya, ben birşey anlamadım.
otobanda, patlak lastikle bir başına kalan bir kadınım şimdi. ne yapacağını bilemez, gibi gözükür ama her zaman ne yapacağını bilir. bilmiyormuş gibi görünürkende bilir.

şimdi sen gittin ya, gittin işte. o kadar. dahası yok. gitsende bir, kalsan da bir kafasındayım. giden varsa, gelende vardır. ya vardır, ya yoktur işte.

şimdi sen bön bön bakıyorsun ya, bir değişiklik görmüyorum. sen hep bön bön bakardın. farketmez aslında, ben seni öyle sevmiştim.

şimdi sen, sensin. ben, benim. ne sen,ben olabilirsin, ne ben, sen olabilirim. olmak ister miyim? yok istemem. ben, benken gayet iyi. sen, senken iyi mi, işte bunu bilmiyorum. gerçek şu ki bilmek istemiyorum. çünkü artık seni sevmiyorum.

zaten ben kimseyi sevemiyorum. ben, beni seviyorum, ben, benim bu hallerimi seviyorum. ben, benim her gün değişen, birbirine bağlı kalmayan, umursamaz duygularımı seviyorum; benden başka. buyum işte, bu kadarım.

ya şimdi,sen şimdi ne kadarsın? işte, o kadarsın!

taş.

bir sürüler, çok çok fazlalar ve daha ne kadar abatı varsa ondan işte. yan yana dizilmişler ama buz gibiler birbirlerine, taş binalar. içlerinde bir kargaşa, bir kaos almış başını gidiyor. arada mutlulukta göz kırpıyor ama çok arada..
ee yükler ağır tabi!
kimileri inşaat halinde. ekonomik durumda mevcut.
kimi apartman, kimi köşk, kimi gecekondu, kimi villa, diye uzatabilirim ama burda bırakacağım. abartmamak lazım.
o kadar kalabalığa ve yakınlığa rağmen; taş bina. sonuçta, buz ve yalnız!

3 Mart 2012 Cumartesi

köy yolu,sokak lambaları,çarpan kalp

kışları fenaydı onlar için. ne gelen vardı, ne giden; o karlı, köy yolunda..çok zor şeydi; karlı bir gecede sokak lambası olmak. rüzgarın uğultusunun arasında konuşmalar geçerdi, uzaktan uzağa, aralarında.
kimse içinde birşey ifade etmezdi de onlar için azda olsa birşeydi uğultular.
zaten yalnız sokak lambalarının dramı kimin umrundaydı ki?
o gece o uğultular arasında duyduğum yalnızlık, benim içime oturmuştu; karlı gecede, köy yolundan dönerken. o gece orda ne işim vardı, bilmek istemezsin.. bende gitmek istememiştim. sokak lambaları kadar yalnızdım o yolda, kalbimdeki çarpıntılarla yol alıyorduk.. atlamamak gerek.
neyse; sadece benim ve sokak lambalarının arasındaki küçük bir sır olarak kalacaktı herşey.
sonuçta çoğunluğa göre önemsizlerde. oysa yolları aydınlatmak gibi kutsal bir görevleri vardı...

15 Ocak 2012 Pazar

MADEM İYİSİN

Anladık iyisin,
Ama neye yarıyor iyiliğin.
Seni kimse satın alamaz,
Eve düşen yıldırım da Satın alınmaz
Anladık dediğin dedik,
Ama dediğin ne?
Doğrusun, söylersin düşündüğünü,
Ama düşündüğün ne?
Yüreklisin, Kime karşı?
Akıllısın, Yararı kime?
Gözetmezsin kendi çıkarını,
Peki gözettiğin kimin ki?
Dostluğuna diyecek yok ya,
Dostların kimler?
Şimdi bizi iyi dinle:
Düşmanımızsın sen bizim
Dikeceğiz seni bir duvarın dibine
Ama madem bir sürü iyi yönün var
Dikeceğiz seni iyi bir duvarın dibine
İyi tüfeklerden çıkan
İyi kurşunlarla vuracağız seni
Sonra da gömeceğiz
İyi bir kürekle
İyi bir toprağa.

BERTOLT BRECHT

13 Ocak 2012 Cuma

bilmece, bildirmece.

sen beni bilmezsin,
ben seni bilmem.
kim bizi bilir.
kimse bilmez.
biz bilmezken, kim bizi bilsin ki?!
aman varsın bilmesin.
sende bilme.
ama ben seni bilmek istiyorum.
belki sonra sende beni bilmek istersin.
bil beni, bileyim seni; sen bilmesende,
ben bileyim yinede seni.