Hakkımda

Fotoğrafım
Gülüyorum,ağlamamak için; aslında ağlamayıda beceremezdim. Gülmeyi de beceremiyorum ya,sadece kafamın içinde gülebiliyorum, oradada kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı...

30 Aralık 2013 Pazartesi

uzun zamandır düşünüyorum, ben çok sık düşünürüm. boş düşünmem ama! çok düşünürüm, çok. ve bir karara vardım. belki geçici bir karar ama olsun. bu gecelik karar verildi. susmaya karar verdim, konuşuyorum da ne oluyor ki?
hiç, hiç bir şey...
anlamıyorlar, anlamayacaklar. susup gideceksin, hiç dönmemek üzere. hiç dönmemek üzere giderim hep ama susmam! ölümüne konuşur, söyler, koyar ve giderim. artık sadece susup gideceğim.
gitmekte bir koyuş biçimi zaten!
hem önemli olan gitmek değil mi?
öyleyse bir üzen varsa ortada, gitmek gerek hızlıca!

21 Aralık 2013 Cumartesi

mini masal

havadaki sis, astım başlangıcı olanlar için rahatsız ediciydi. astımı olanlar içinde. ve eminim başka hastalıklarda vardır. ama konu bu değil, bizi ilgilendiren kısım, kahramanımın astım başlangıcı olması ve gecenin bir yarısı, sisli gecenin bir yarısı kahve almak için dışarıya çıkması. evde kahve yok muydu sorularına gelince vardı, yapabilirdi ama istediği başka bir kahveydi. ayrıca bu kimseyi ilgilendirmezdi, çıkmıştı işte! canı öyle istemişti. ıssız sokaklarda dolaşmak, hatta bir orman yolunda olup, baykuş sesleri duyup, kurt gözleriyle karşılaşmak isterdi ama moda kalabalıktı ve her yer noel ışıklandırmalarıyla doluydu. hafta sonu olduğu içinde aşırı kalabalıktı.
kendi kendine hayal kurmak istedi ama bu durumlarda zordu. istediği şey için ormanda yaşaması gerekirdi ve maalesef hiç bir ormanda starbucks yoktu. neyse paşa paşa gitti kahvesini aldı ve evine geri döndü. bu masal da burada bitti.

19 Aralık 2013 Perşembe

vurgunlara o kadar alışılmıştı ki, koymaz olmuştu bazı insanların kelimeleri.


çekip gitmek kolay olmuştu, her zaman kolaydı.


yaralayanlara elveda...


sevgili dostum(!) demişti, bencildim.


iyikide bencildim.


o zaman koyardı, dostun azından çıkan zehirler.


ama panzehir içimde, bencilliğimde saklıydı...


kimler gitmişti, el de giderdi...


herkes gider, gitmesi gereken biter.

duygusallığa gerek yok.

sana ait olduğunu hissettiğin birinin, başkasına ait olması, senden önce tanışılıp, kapılmış olması hissi; nasıl bir şeydir bilir misin?
bilebilirsin tabi ki, bir sürü insan da bilebilir. ama orada ince bir durum söz konusu; sana ait olduğunu hissetmek, bilmek ve öyle olduğunu sanmak!
sen, sanıyor olabilirsin, hatta bence sanıyorsundur da! ama ben, biliyorum. "o" bana ait olmalıydı. mülkiyetçilik sınırları dışında.. gerçek sevgide bunu göstermez mi zaten?!
bana ait ama benim değil. benim olacağı günü bekliyorum, onun haberi olmasa da bekliyorum. çünkü biliyorum ki, yollar beni ona çıkaracak. çıkarmasa da kendi bilecek.
olması gereken, oldurulacak.
içten içe, belki o da biliyordur bana ait olduğunu ama yıkım yapmak kime ne yarar sağlar? ya da düşünülüp doğru kararlar vermek gerek, doğru zamanlar da! aceleye gerek yok zaman hızlıca geçerken niye aceleye gerek yok diyorsak konusuna da değineceğim; eskilerin de dediği gibi, acele işe şeytan karışır. tabi ki saçmalıyorum.
ben sadece ona bıraktım, o ne istiyorsa öyle olsun! bir gün verdiği karardan duyduğu pişmanlığı bana yüklemesin. o karar versin, onun istediği olsun.
ben biliyorum ki, beraber mutlu olacağız. o da bunu bilsin istiyorum, o kadar yani çok bir isteğim yok.

17 Aralık 2013 Salı

yok artık dedim gece gece

aşka dair bir şeyler yazmak isterdim. bir aşk hikayesi belki de şiiri ya da oyunu ne bileyim küçükte olsa bir şeyler yazabilseydim güzel olurdu. ama olmuyor işte tek bir cümle bile çıkmıyor. aşık olamamaktan mı kaynaklanıyordu bu yoksa iyice duygusuzlaştığımdan mı kestiremiyordum.
belki de her şey gibi onun da zamanı vardı.
peki ya bir daha aşık olamazsam?! yok canım, o kadar da değil. bu bir süreç. ya o kadarsa? aman allahım ya hayatımın sonuna kadar kalbim, biri için bir daha çarpmazsa?
 olur şey değil... olamaz. ya olursa? bu bir kabus. ya da belki de değil. aman bilemedim, ben en iyisi yatıp uyuyayım.

12 Aralık 2013 Perşembe

K. K. RÜYADA

kaloriferin üstü belki de yer yüzündeki en rahat yerdi.. sıcak; alttan, üstten her yerden vuruyordu. iyice mayışmıştı. aradan ne kadar zaman geçti bilmiyordu ki zaten bilse saçma olurdu. o bir kediydi, ne anlardı zamandan! neyse açtı gözlerini, bir anda düşmeye başladı çok yüksek bir yerden.
bir an kanatlandım da uçuyorum sandı, ama hayır uçmuyordu. düşüyordu. sonra bir anda bir kol belirdi, kocaman, parlak ve soğuk. ürperdi. bu kol ay dedenin koluydu.
aydede mi? kol mu? neler oluyordu böyle?! rüya görüyordu tabi ki, başka bir açıklaması olamazdı.
aydede bunu yakaladı ve aydede de yaşayan çocuğun yanına koydu. beraber dünyayı izliyorlardı. çocuk bir yandan gülümsüyor, bir yandan da bunu seviyordu.
vay be ne gerçekçi bir rüya diye içinden geçirdiği anda, çocuk ona; bu rüya değil, gerçeğin ta kendisi dedi. şaştı kaldı, afalladı, tek kelime edemedi. etse de çocuğun kedice bilmediğine emindi. sonra o kadar da emin olmamalıyım dedi. beni duydu, iç sesi mi duydu, belki?
- tabi ki de seni duyabiliyorum, benle dilediğince konuşabilirsin dedi, ayda yaşayan çocuk.
uyanmak istiyorum çıktı sadece.
- emin misin?
evet.
bir anda kendini yerde buldu, kaloriferin üstünden düşmüştü. vay be, rüyaya bak sen dedi, toparlandı gitti suyundan içti, yalandı ve tekrar sahibinin yanına gitti. kendini sevdirdi, öpüldü. sonra tekrar o garip rüyadan görürüm korkusuyla, sahibine sığındı.

11 Aralık 2013 Çarşamba

küçük kedi

küçük kedi çok salaktı. küçük olduğundan değildi salaklığı. salaktı işte öyle yaratılmıştı. hem akıllı olup ne yapacaktı. sonuçta o bir kediydi. akıllı olsa bile ona salak denecekti, çünkü o bir kediydi. insanlar hayvanların aptal olduğunu düşünürler. düşünsünler çokta umurundaydı sanki. o oynasın, yesin, içsin, sevilsin ve sıcak bir köşede kıvrılsın istiyordu sadece. gerisi teferruattı onun için. acaba teferruat ne demekti diye düşündü bir an. sahibi, sahibi diyordu çünkü sahibi, sahibi olduğunu düşünüyordu. neyse, o kullanmıştı geçenlerde bu cümleyi, onun da hoşuna gitmişti. ay bugün için fazla iç sese sahipti, yeter dedi ve mama kabına doğru ilerledi. yemeğini yedi, suyunu içti, ardından yalandı. sonra gitti sahibine süründü, sevildi ve kaloriferin tepesine tünedi. işte dedi, hayat bundan ibaret. sonra dışarıya baktı, aydede de ona gülümsedi ve tatlı rüyalar görmek için gözlerini kapadı. bu işlemler sırasında da gırlamayı ihmal etmedi ama.

7 Aralık 2013 Cumartesi

S. E.

bugün günlerden siktir et günü!
bundan sonra her gün aynı gün!
seni üzenleri siktir ediyorsun! seni, senin gibi görmeyenleri siktir ediyorsun.
evet bugün küfürbazım biraz. biraz mı? ya da sadece bugün mü? tabi ki de her gün, her zaman!
ta ki o kişiye gelene kadar, herkese siktir git, her şeyi siktir et.
çok zor değil, hiç zor değil!
o zaman siktir edip uyuyoruz, evet evet uyu kızım, uyu da büyü kızım!

6 Aralık 2013 Cuma

son.

nasıl anlatılır bilmiyorum, her zaman çok olan kelimelerim burada azalıyor. onlar da beni yalnız bırakıyor. bir yumru gibi. çökmüş bir yerlerime ama nereme! hani büyük ilaçları içmekte zorlanırsın ya, takılır ya boğazına; boğulacakmış, nefessiz kalıp ölecekmişsin gibi öyle işte. ama zorlamayla gider o hap midene, sadece boğazında kalmış gibi hissedersin. gitmese daha iyi.. ama gider işte..
yalnızlık mı koyuyordu, sensizlik mi bilmiyorum. geçeceğini biliyorum, hep geçer, yerine birini koydun mu biter. ama bazen yerine birini koymak uzun sürebiliyor. o zaman senin için zor geçiyor. sen hayatına devam ederken, ben ediyormuş gibi yapıyorum. sadece çalışıyorum, çok çalışıyorum.o zamanlar acıtmıyor. acıtacak vakit olmuyor.
zamanla geçer ya, zaman da geçiyor. sen duruyorsun, her şey geçip gidiyor.
konuşmaya ihtiyacım oluyor, konuşacak insan da çok oluyor ama ben seninle konuşmak istiyorum. yalnız değil, seninle yürümek ya da kahvemi seninle yudumlarken, tütünümüzü sarmak, senin saçmalıklarını dinlemek istiyorum.
sonra geçiyor, sana kızıyorum. senden nefret ediyorum. sana tonlarca hakaret etmek istiyorum.
yeniden aşık olmak istiyorum. ama olmuyor.
sana da aşık kalmadım ama başkalarına da olamıyorum.
sana lanet yağdırıyorum, sonra uyuyorum, geçiyor. arada sırada rüyalarıma giriyorsun, kötü oluyor ve o güne uyanmak hiç istemiyorum. çünkü o gün, iyi geçmiyor.
bazen yatakta sigara içerken aklıma geliyorsun. bana; uyuyup kalacaksın o sigarayla deyip, elimden sigarayı alıp gidişin geliyor. bunu en son yaptığında bitmiştik, son günlerdi.
bu, bunca zaman sonra ilk ve son yazışım sana.. seni affetmiyorum, asla affetmeyeceğim.
elveda.

8 Kasım 2013 Cuma

topuklu, karanlık, iyi haller ve ikizler.

ben karanlık öyküler yazarım. karanlık olduğumdan değil, karanlığı sevdiğimden. depresif olduğumdan da değil. ama doğrudur arada bir depresyona girerim. sonra çıkarım. ben bunu hep yaparım. aynı kalmam merak etme. ben ikizlerim, değişik haller içerisine girerim.
üzgün olmayı kendime yakıştırmam. pek naif gözükürüm, cici bici ama yine de yakıştırmam. bu aynı şey gibi, topuklu ayakkabı bana yakışır, çokta güzel olur ama ben yakıştıramam.
yani ben böyle iyiyim, sen beni dert etme. kimse istemese de olur, ben böyle iyiyim.
sen gidersin, ben kalırım ama aslında ben gitmişimdir. çünkü canım öyle istemiştir.
küçükken canavarlardan korkmuşluğum olmuştur. sonra bir baktım ki ben canavar olmuşum. oluyor öyle şeyler. eminim sana da olmuştur. eminim sen annenden terlikte yemişsindir. ben de yedim. tüm çocuklar yemiştir.
büyümek kötü derler, çocuk olmakta kötü. iyi olan ne var ki.. bugün seversin, yarın bir bakmışsın, geçmiş. uff olur geçer. biliyorum hayat pek enteresan ama ben bunu seviyorum, enteresan ne varsa seviyorum. artık seni sevmememin tek sebebi bu; sen pek sıradandın.
arada bazen üzülüp ağlamak istiyorum ama olmuyor be, ben sadece sinirlenince ağlıyorum. artık ağlamamamın sebebi sinirlenmiyor olmam değil. tabi ki hala sinirleniyorum ama yatıştırıyorum. yatıştırıyorlar. bilim bir harika be dostum!
neyse, renkli rüyalar göresim var. renksiz de olur. ben kabusları da severim. yaşadığımı hissettiriyor.

29 Ekim 2013 Salı

uyuyorum ve geçiyor.

uyudum, sadece uyudum. çünkü uyumaya ihtiyacım vardı. çünkü uyuyunca geçiyordu.
kabuslar bile, gerçekten iyiydi. yaşamımın bu kısmı iyiydi be aga! özlemler gideriliyordu. oluyordu işte bir şeyler. olmayacak şeyler bile olduruluyordu.
arada düşlerime geliyordun arada seni özlüyordum.
her ayın bir kaç günü özlüyordum seni. sonra geçiyordu. bir de rüyamda gördüğümde hatırlıyordum. sonra geçiyordu. her şey geçer derler ya geçmiyor, hayat sadece seni oyalıyor.
ben çok uyuyorum. yok, depresyonda değilim. sadece uyumayı seviyorum. işin bu boyutu pek bir keyifli. bazen uçuyorum rüyamda, o zaman mükemmel oluyor. seni bile unutuyorum.
aslında bir süredir unutmuştum seni. rüyalarıma da gelmiyordun. ama bugün el falımda harfin çıktı ve ben hatırladım seni.
çok çalışıyorum. yapacak daha iyi bir işim yok. bir de bulduğum her an uyuyorum. yorgunluk düşünceleri öldürüyor. galiba bugün az yoruldum. neyse ben yatayım en iyisi.. işin bu boyutu daha keyifli. belki bu gece uçarım rüyamda...

6 Ocak 2013 Pazar

şeytan aldı götürdü.

sevgili blog,
biliyorsun ki zor zamanlar geçiriyorum.ama biliyoruz ki bu zamanlar geçecek. az ağlama, az sızlanma, az delirme durumlarıyla sona erecek. çünkü beden ve kalp yorulacak!
yaşam enerjim çalınmış gibi. ama onun için bir şarkı söylüyorum; şeytan aldı götürdü, saklamadan getirdi. belki geri gelir. ben küçükken çok kaybolan eşyamı böyle buldum.
sevgili blog, sence yaşam enerjimide böle geri getirebilir miyim?
sevgili blog, iştahımın gitmesi güzel oldu, yemek yapmaktan kurtuldum. ve zayıflıyorum. rejim derdim yok, kilom hep böyle kalırsa, birazda boyum uzarsa belki manken olabilirim?
sevgili blog, sence bu yaştan sonra boyum uzar mı?
sevgili blog, ben bir daha kimseyi sevmicem!

5 Ocak 2013 Cumartesi

ayrılık.

böyle zamanlarda yapılacak tabi ki bir çok şey var; dışarı çıkarsın, yalnızlıktan kaçarsın, içersin, sıçarsın, birileriyle flörtleşirsin, belki barda tanıştığın ilk delikanlıyla öpüşürsün... bunlar alıp başını gider..
ama ben depresyondan kaçmam! sonuna kadar giderim! kaçmak bir yere kadar kurtarıyor seni. sonra tepene bir biniyorlar ki tüm kaçtıkların, dünya dar oluyor.
dibine kadar acıtmaktan yanayım, ağlar zırlar, üzülürüm... ve yazarım...
öldürmeyen acı güçlendirirden yola çıkarak, kanatırım her yerimi! tabi bunun ruhsal etkileri fiziksel olarak boy göstermeye başlar.. ve bir yerden sonra vücudun, açlık, uykusuzluk ve ağlamaya dayanamamaya başlayınca, işte orada bir pes olur!
o andan itibaren başlarsın yeniden yaşamaya.. zevklerin çıktıkları o karanlık yolculuktan geri gelir, çikolatayı yerken yine eskisi gibi mutlu olmaya başlarsın...
yaşam enerjine geri kavuşursun...
anka kuşu gibi... yeniden doğarsın küllerinden.
şuan zamana ihtiyacım var, acı taze, yara kanıyor...ama ben bunu atlatabilirim, hep atlattım...
korkulacak bir şey yok...