Hakkımda

Fotoğrafım
Gülüyorum,ağlamamak için; aslında ağlamayıda beceremezdim. Gülmeyi de beceremiyorum ya,sadece kafamın içinde gülebiliyorum, oradada kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı...

28 Şubat 2010 Pazar

sessizliğin sesi...

eyy dünyalar güzeli uyku neredesin?yoksa sende mi gittin? hep gidilir değil mi? güzel şeyler hep gider mi?
uyusam uzunca uyusam ve gün gelse..o gün gelse..
ama o zaman yazamam ki,dökemem ki içimdekileri..
ama nasıl geçer ki..
her gün hüsranla,
her gün hasretle,
her gün çıldırtıcı içsel kargaşayla mı geçecek zaman çabuk?!
duyulur mu sesim? bağırsam sadece içimden?
sessizce bağırsam..
ben gelsem sana düşümde,
orda olur musun ki?
çalsam kapını 3 kere,
açar mısın ki?
ben susuyorum ama kelimelerim susmuyor..
duyuyor musun ki?

gidişin ardından...

korkuyorum,korkuyorsun.biliyorum,biliyoruz.
yaralı yüreklerin en büyük sorunu buydu;korkaklık.
güçlü gibi olsakta korkuyorduk,sevmekten,sevilmekten...
belkide sevdiğini kaybetmekten..
ben seviyorum,sen de seviyorsun...
bilirim,bilirsin;bitmemiş öykülerin sonu mutludur.
bitmez ki.
ama anlatamam ki...
yorgunum çok,sen de yorgunsun çok..
gözlerinin ışıltısı az biraz karanlık..
orda gördüm ben,benimki de öyle..
ama ben seni öyle başkaları gibi sevmiyorum ki,
bambaşka seviyorum.
korkuların korkularım,anlarım.
kelimeler ne kadar yalan,
ne kadar sahte.
onlara başvurmuyorum bu yüzden anlatırken sevdamı.
gönlümden gönlüne akıtıyorum sadece.
kapın kapalı ama alıyorsun içeri.
sessizlikte paylaşıyoruz sevdalarımızı.
maddesel değil,tinsel.
sevdan bende saklı,sen bende saklı.
bu yüzden sadece susuyorum...

26 Şubat 2010 Cuma

...

senin bir sıkımlık canın var.o kadar zavallısın ki,elimdesin..
korkmakta haklısın.ağlamalısın.
kabusun için daha beklemelisin...
zaman kollayan bir vahşiyim ben,çok vahşiyim!
ehlileşmiştim ama değiştim..cinayetimsin. söylesene neden bu kadar acizsin?
her gün içinde soğuk fırtınalar kopucak ,her günün korkuyla geçecek.. kapın her çaldığında, yüreğin ağzında olacak..günlerin kabuslarla geçecek..
*pişmanlık için çok geç ama kabus için henüz erken...
sen gülerken,ben ağlarken,sen konuşurken,ben susarken,sabrettim ve bekledim.
çok tak etti canım ama sustum bekledim...bekliyorum zamannı kolluyorum..
ellerimden kim alabilir ki seni,kim kurtarabilir ki seni...kim durdurabilir ki beni?
bekle, felakaetini bekle...ağır ağır ilerliyorum senin yönünde...
geliyorum az daha bekle...
ben senin azrailinim...
haketmediğin o canının sahibiyim..
ruhunun tek emicisiyim..
kötülüklerinin sonuyum..
ben senin kabusunum...

23 Şubat 2010 Salı

melis in raporu 3

melis bugun çok sıkkın.aysim yok,çıkmıyor odasından.melis kızgın.melis delirmiş.avaz avaz ağlamak istiyor melis.birikenleri dökmek istiyor.melis cinayet işlemek istiyor,melis bağırmak istiyor herkese,melis nefret kusuyor her yere,içine.melis'in içinde kopan fırtınalar dinmiyor. melis onu üzenleri boğmak istiyor bir tas su içinde.melis çılgınlar gibi koşmak istiyor yokuş aşağı. melis kaçmak istiyor ama melis nereye kaçabilir bilmiyor.melis çok sinirli.melis volta atıyor.
ama melis susuyor.
susmayı tercih ediyor.
melis'in içinde konuşan diğer melisler sus be kızım diyor.
ve melis herşeyi sadece içinde yaşıyor.
melis bahçeye çıkıyor.çınar ağacına doğru ilerliyor.yine aynı şarkıyı duyuyor.atıyor ayağından pabuçlarını, yere yalın ayak basıyor.biraz duruyor ve uzanıyor,toprak soğuk,çiğ damlalarının üstüne yatıyor melis.
melis susmaya devam ediyor.

pek bir saçma!

havalar garipti bu aralar,pek bir garipti.bilinmeyen bir mikrop dolaşıyordu ve sinsi sinsi içlere giriyordu.pek bir bulaşıktı.herkes saçmaydı,saçmalıyordu.bende saçmaydım. ruhlar, bedenler saçmasapandı.
saçmalık,pek bir saçmaydı ve ben saçmalığı ve saçmalamayı pek bir seviyordum. mikrop etkisiyle olsa gerek. insanlar ne yaptığını bilmiyordu,bilmekte istemiyordu. saçmalamak pek bir modaydı.bağımlılık yapmıştı.içlere sinmişti,herkes pek bir yakıştırmıştı kendine..
saçmasapan davranışlar sergiliyordu insanoğlu.ve doğada saçmalamaya başlamıştı. evren pek bir uyum içindeydi ve ahenkle saçmalıyordu.
sevdalar saçmaydı.aşklar saçmasapandı.
dostluklarda pek bir saçmaydı,tavırlarda...
dünya saçmalıyordu,hayvanlarda saçmalıyordu.acaba bize ne oluyordu?!yalanlarda çok saçmaydı,herşey neden bu kadar saçmalaşmıştı?evet çok saçma bir soruydu...
ben saçmalamaya aşık olmuştum.ya diğerleri,onlarda!dedim ya saçmalamak çok moda olmuştu. alışkanlık ve bağımlılık yapmıştı. büyük bir saçmalama aşkı vardı.
yaşasın saçmalamak sloganlarıyla yankılanıyordu sokaklar...saçmasapan linkler dolanıyordu. saçmalık mitingleri atılıyordu. dünya saçmalamak depremiyle yıkılmaya başlamıştı, ağır ağır..
sinsi sinsi ilerliyordu çünkü bir anda değil yavaş yavaş yok etmek istiyordu saçmalık evreni...
evrende pek bir teslimciydi...
artık yaşamak çok saçmaydı,ölmekte...
peki yapılması gereken neydi?
ben saçmalamayı yapıştırdım üstüme,iyi bir kılıf oldu..kurtarıcı. hatalarımızı örtücü..
ama ben durmalıyım derim,sizler için ümitsizim...

21 Şubat 2010 Pazar

hayırdır...

bu günlerde içim içime sığmıyor;arada sıkıntılı bir sığamama arada sevinçli. ama içimde bir şeyler kıpır kıpır..sanki önceden hisseder gibi..bu sakinlik dinecek gibi. pır pır yüreğim,karpuza üşüşen sinekler gibi...
içimde kocaman bir sevda var,çıksada ruh ikizim ona veremiyeceğim bir sevda.. çünkü kilitlendi yüreğime..artık inanmam,inanamam yüreklere..ama işte yinede bir kıpırtı var içimde bir yerlerde..aşka ait olmayan bir kıpırtı..bazen sıkıntılı bazen sevinçli.
bazen nefesim fena şekilde daralıyor,anlatmak istediklerim ama anlatamadıklarım var..çok cevabım var ama kendime sakladım.. bana kaldı herşey.bende saklı,bende gizli...
anlatamam,anlamazlar..
şeytan yüreklilere anlatmaya gerek duyacak bir yürek yok bende...bende kötülerle savaşacak güç çok ama istek yok... nefesim daralıyor..daralsın.varsın daralsın.. atlatırım ben!
içimde çok büyük şeyler oluyor,isteksizim ama hissediyorum..
sıkıntıları saldım gökyüzüne verdim gitti rüzgara... götürüyorlar çok uzaklara.. artık yanlış kararlar vermek yok..yanlışlarımıda saldım gökyüzüne,rüzgar onları da çok uzaklara götürdü. hem de dönüş bileti vermeden... doğrular her gün güneş gibi doğuyor gözlerime ve gün batarken ay gibi parlıyor gözlerimde... hiç gitmeyecekler artık.doğrumu buldum yanlışlarda kaybola kaybola..
ahh içim içime sığamıyor anlatamıyorum kelimelerle...
mucizem adım adım ilerliyor bana doğru,kapıyı açık bıraksam da kucaklasam mı,yoksa temkinli mi davransam..bilemiyorum çok kıpır kıpırım...
kendimi de bıraktım rüzgara..bugün yağmurada bıraktım kendimi..oysa sevmem ıslanmayı.. ama yüzümde damlaları hissetmek istedim,üşümeyi sevdim.rüzgar yüzümü vurdu haince ama onu da sevdim.ıslak sokak kedisiydim bugun.
bugün yağmura bıraktım kendimi,damlalarıyla ıslandım.hiç bişi yok ama mutluydum..
küçük mutluluklara sevdalıyım ben,
dostumla yağmurda yürüyüp üşümeye sevdalıyım ben,
rüzgarın suratıma haince çarpmalarına sevdalıyım,
karmaya sevdalıyım ben...
içim kıpır kıpır...
hayırdır...

melis in raporu 2

melis kendine bir arkadaşta bulmuştu.. çok yakınlaşmışlardı.. bütün gün yan yana oturuyor ve tek kelime etmiyorlardı..sadece bir birlerine dayanıyorlardı. birbirlerini hissetmek yeterliydi.. öyle bir bağ kurulmuştu ki aralarında,kelimelere gerek yoktu.bazen bakışmalarına da.. tensel temas yeterliydi.. doktorlar bu yakınlaşmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorlardı.. ne yoksa eşcinsel eğilim miydi bu?
neden yüreklerin birbirlerine ihtiyacı olduğu anlaşılmıyor..neden her dokunuş cinselliğe kayıyor beyinlerde? fikir zikir miydi yoksa... ama bunlarıda içinden düşündü,dışarıya ses çıkmadı. susmayı seviyordu...
aysim,şu an onu anlayan tek insandı..söylenenlere aldırmadan dostluklarına devam ediyorlardı.. az da olsa aralarında konuşmaya başlamışlardı... evet uzun cümleler kurmuyorlardı ama konuşuyorlardı.. tek birbirleriyle konuşuyorlardı..
-sıkıldım,sıkıldın mı?
ben hep sıkılıyorum aysim.
-ben de..
kısa ve öz..
bahçede oturup sessizce baktılar bir noktaya...
sonra kalktılar aynı anda,ilerlediler ağaçların altına doğru..el ele.. ve çınar ağacının altına uzanıp, sadece gökyüzüne seyre daldılar. topraktan,doğadan gelen huzurla saatlerce gökyüzünü izlediler. yan yana,omuz omuza..en iyi terapiydi..
ama rapor kesindi;iyice tırlatmışlardı.huzur ve sakinlik arayışı kesin deli damgasının yapışmasına sebepti.olsun umurlarında değildi.onlarda toprağa bıraktılar negatif olan herşeyi. tüm kötü geçmişlerini.
melisin kulağında nağmeler vardı.mercan dede gülname çalıyordu beyninin içinde. öldümde cennette miyim diye düşünürken aysim' den kelimeler döküldü:
-sen de duyuyor musun?
duyuyorum,gülname.
-bende!öldük mü?
yaşıyoruz.
aralarındaki telepati imkansız ötesiydi.ama hayat ve mucizeleri.arada bulduğun sen'ler. işaretler.
onları takip edebilme..toprak,doğa ana onlara mucizelerini vermişti.
bugun güzel bir gündü.melis tek başına bir mutluluk yaşamıyordu.yeniden doğuş gibiydi...

18 Şubat 2010 Perşembe

melis in raporu

dayanamıyorum,kabuslar bitmez. huzur bulunmaz. yok yok ben huzura eremem, dünyaya geliş sebebim ağlamak.. daraldım artık bu ağır yüreklerden,umursamaz olmak istiyorum.. kaçmak, kaçarken de herşeyi bırakmak istiyorum. beynimi,düşüncelerimi,kalbimi,sevdiklerimi,sevmediklerimi...gelmesinler benle, kalsınlar bıraktığım yerde..yeniden doğmak istiyorum,iyi bir karmayla.. ahhh neler ettimde önceki hayatımda çekerim bu kadar vahşice?! neler ettim tanrım ben de alırsın hala bir şeylerin hıncını benden.. neler ettim de buldum..?
sıkıldım ölmek bile istemiyorum.. alıp başımı gideyim.nereye gideyim,nerelere kaçayım.. ama bulur beni tüm kabuslar, öyle bir yapışmışlar ki düşmezler yakamdan... ben sevmem onlar çok sever..sevmesin beni sevmediklerim..
işte böyle giden ruh hallerinden sonra bozdu kendini melis... karman çorman ruh hali bir anda düzeldi,raporu verildi..evet o artık bir deliydi.. delirtilmişti ama onu delirtenler değildi raporu veren için sorun;onun sonunda dayanamayıp delirmiş olmasıydı 1 numaralı sorun.. güçlü olması gerekiyordu ama artık gücü kalmamıştı. herşey bir yere kadardı ama sen düşersen, ezmekten yanadır herkes seni..el uzatmak mı,zor iş beee!
amaç düşeni ezmektir her daim.. sever insanlar düşeni ezmeyi...
artık konuşmuyordu,anlatmak istemiyordu. sonuçta delirmişti;sonuç buydu raporu verenler için. ama melis yorulmuştu,susmayı seçti.yapıştırdıkları tüm yargıları kabul etti.. insanlara ki peşin hükümlü insanlara dert anlatmanın anlamı yoktu. susmak asalettir diye saçmaladı içinden.. sonra o da kabullendi delirdiğini..kendi kendine konuşuyordu.. aslında kendi kendine konuşmaktan zevk alıyordu,onu anlamayan,anlamak istemeyen boş beyinlere konuşmaktansa kendi kendine konuşuyordu.bir kendi anlıyordu,tek kendi anlıyordu.. kendi kendini anlamayı seviyordu.. kafasının içinde yalnız olmayı seviyordu..
melise üzülenler mi? evet ona üzülenler olmuştu ama o kendi adına seviniyordu. kurtulmuştu herkesin dırdırından..ne mutlu yalnızlık ne mutlu sessizlik...geliyorlardı evet ziyaret edeni vardı ama çok mutluydu artık konuşmak zorunda değildi ve konuşmadığı için bozulan, kırılan, trip atan yoktu. çünkü artık o bir deliydi ve konuşmaması en doğal hakkıydı.. sonunda hakları verilmişti ona..ne yazık haklarını vermeleri için delirmiş olması gerekiyordu...bunca zaman bunu çözememiş olduğu içinde çok dertliydi oysa çözseydi bu durumu,erken kurtulacaktı tüm sıkıntılardan..
ruhunun huzursuzluğu dinmişti.artık kendini bir yere ait hissediyordu.bunca zaman aradı ait olacağı yeri ve oranın bir hastane ve yapayalnız,ilaçlarla uyutulduğu bomboş bir oda olması çok ilginçti.boş yere yormuştu kendini..boş yere yaşlanmıştı yüreği..
evet oda boştu,deli ya kendini öldürür diye... ama ölmek isteyen bulur yolunu her şekil. hele melis gibi bir kızsa çok kolay bulurdu.zaten buraya getirilme sebebi intihar girişimiydi..aslında o intihar etmemişti..uyuyamıyordu,uyku kaçmıştı ondan.. hoş uyuduğu kısa anlar oluyordu, onlarda da kabusla uyanıyordu...sadece deliksiz uyku istedi,hasret kalmıştı huzurlu,sıcak uykuya.. o da ilaçlara başvurdu, o da yaramayınca üstüne alkol aldı, o da yaramadı ve esrar içti.. ee doğal olarak mide fenalarda kalınca ne olur? neticeyi biliyoruz,melis intihar etti zaten depresyondaydı ölmek istiyordu...
hayır sadece huzurlu uykuya çok hasretti.neyse savaşmadı kabullendi o ölmek istiyordu. ne derlerse evet dedi...kabul etti yargısını ve oturdu yerine...
işte böyle melis bu hallerde ama iyi artık.. çünkü sus pus,konuşma zorunluluğu yok..
melis mutlu şu günlerde...

16 Şubat 2010 Salı

SIKILMAYI SEVEN SIKILGAN

sıkıldım her şeyden,senden de sıkıldım,saçma sapan ruh hallerinden de,git gellerinden de... çok sıkılasım var devamlı...hep her şeyden sıkılmak istiyorum.. zorluyorum aslında kendimi.. belki de hiç sıkılmadım senden.. ama sıkıldım işte anla...
en sevdiğim oyuncağımdan da sıkıldım,yeni oyuncak(lar) istiyorum. yıllardır çıkaramadığım takılarımdan da sıkıldım,çıkarttım,attım kutuya..artık yenileri var... arada takıyorum ayıp olmasın diye eskileri...
artık yeni bir yüzüğüm de var,oysa nasıl da alışmıştı parmağım ona... ilk başlarda çok aradım ama toparladım,artık hiç aramıyorum..boş kalmış hissetmiyorum.. çok sevdiğim başka bir yüzüğüm var,aynı paramakta olmasada varlığı yeterli olduğundan,artık istenmiyor eski yüzük..
işte ben böyle bir insanım sıkılıyorum çoğu zaman ya da sıkılmak istiyorum çoğu zaman... hemen alışkanlıklarımın üzerine başka bir alışkanlık yüklüyorum. böyle oyalıyorum kendimi...
ama hep aynı giden şeylerden sıkılmamak ayıp değil mi?
sıkılıyorum bu günlerde herkesten,onları dinlemek zorunda kalmaktan.. sıkılıyorum, konuşmak istemiyorum, dinlemek istemiyorum,cevap vermek istemiyorum.. sıkılıyorum bu aralar anlasanıza,sormasanıza halimi...
sıkılıyorum anlatmaktan..
sıkılıyorum susun artık...
sıkılmam geçer elbet ama bu aralar sıkılıyorum..
bulaşmayın bu sıkılan kıza...

12 Şubat 2010 Cuma

öylesine akıp duranlar..

belki de ölmem gerekiyordu onca yaşadıklarımdan sonra..ama ölseydim daha da mutlu ederdim, mutlu olmayı haketmeyenleri..ve onlara bu mutluluğu yaşatmaktansa ömür boyu acılarla yaşamayı yeğlerim.
ayrıca ileride yaşayacağım iyi günleride hiçe saymış olurdum.. yaşar mıyım iyi günler bilmiyorum aslında, ama yaşarım diye umut ediyorum...
uyuşmuştu bedenim,hislerim yoktu,uyku yoktu,açlık çoktu ama istek yoktu...sadece yatıyordum, sadece bir noktaya kitlenip yatıyordum..acım,acım o kadar büyüktü ki kelimelere dökecek halim yoktu...sesim sustu,dondum sadece...göz yaşlarımı gizlemektende yorulmuştum, sorumluluklarım vardı,üzmemem gerekenler vardı ama içimdeki acı çok büyüktü. onu anlatacak kelimeler bile yok benim dilimde.ölmek istemedim,yaşamak istemedim.ne istedim,ne istedi?!
zaman geçmiyordu,o kadar yorulmuştum ki,heyecanımı yitirmiştim. yaşam pınarım solmuştu.. hatırladıkça o günlerimi yine dolar gözlerim,belkide ömrümün sonuna kadar dolacak bu gözler.. tuvalete gizlenip,ayna karşısında kendime bakıp ki kendimi göremez olmuştum artık; saatlerce ağlıyordum,tanrım ne zaman bitecek bu acı diye... o kadar ağladım ki, yoruldu artık gözlerim, yoruldu artık kalbim..
aşk böyle olmamalıydı,bir zamanlar taptığın,sana tapan bunları etmemeliydi...çok ağladım, çok hissizleştim..çok öldüm o günlerde.. evet geçti, bitti biliyorum.. ama ya ardında bıraktıkları o göz yaşlarının ve kalp kırıklıklarının,onlar nereye gitti? onlar içimde tıkılı kaldı..onlar artık bana yapıştı... içimdeki lekeler gibiler..hiç silinmeyecek lekeler...

10 Şubat 2010 Çarşamba

bugün benden bir şeyler çıkmıyor, bende sevdiklerimden alıp yapıştırdım...

TUTSAK
seni istiyorum ve biliyorum
asal koynuma almayacağım
sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün
ben bu kafeste bir tutsağım

kara ve soğuk parmaklıklar ardından
gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru
bir elin uzanışını düşlüyorum, diye
ansızın ben de uçayım sana doğru

boş bulunan bir anda düşlüyorum
bu sessiz hapishaneden uçayım
gülerek gardiyan adamın gözüne
yanında yaşama yeniden başlayayım

düşlüyorum ancak bilirim asla
bu kafesten kurtulma gücüm kalmamış
gardiyan istese bile
kanatlanıp uçmaya soluğum kalmamış

parmaklıklar ardında her sabah
bir çocuğun bakışı güler bana doğru
sevinç şarkılarına başladığımda
dudağı öpücükle gelir bana doğru

şayet bir gün, ey gökyüzü
kanatlanırsam bu sessiz evden
ağlayan çocuğa nasıl söylerim
tutsak bir kuşum vazgeç benden

bir mumum canımın yalazıyla
harabeleri aydınlatırım
sönüklüğü seçersem eğer
bir yuvayı yıkıp dağıtırım

FURUĞ FERRUHZAD

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çöp çocuk bayılıyordu
kibrit kıza
hele çok ateşli duran
sevimli hatlarına

ama ne kadar sürebilirdi
bir çöple kibritin aşkı?
çöp çocuktan geriye
sadece külleri kaldı..

TİM BURTON

saçmalamalı mı, saçmalamamalı mı?

intihara kalkıştı kalbim..
en büyük günahkardır benim kalbim,
canına kastetti çünkü...
yaşamak dururken,ölesi geldi...
ama cinayetten ucuz kurtulduğu unutuldu...
onu öldürmeye çalışan katiller,
kalbim kendini öldürmeye kalkışınca
temize çıktı bir anda...
kendi ellerimle cenneti verdim onlara...
hem kurtarıcı,hem de yok ediciydim ben şimdi...
bana yararı neydi?
intahar olumsuz sonuçlandı,
yaşamaya devam ediyor kalp..
çok sıkıntılı zamanlar,
kelimeler kısıtlı...
dilim,elimde kilitli...
durdurun beni,
dindirin hırçınlığımı...
madem kurtardınız,
iyileştirin beni...
duydunuz mu beni?
alooo?...
bipp sesinden sora mesaj mı bırakmalıyım yoksa...
yoksa kalpteki yaralar şuur bozukluğuna mı sebep oldu..
git gellerde miyim ben?
yok canım,gayet iyiyim gibi..
ne diyorum ben,
ne anlıyorum ben,
ne duyuyorum ben,
evet saçmalıyorum ben...

4 Şubat 2010 Perşembe

masallarımız

alışkanlıklarımız mıydı acaba bizi yıkan? alışmak,sahiplenmek,benimsemek kötü müydü yoksa? ya da sadece sevgimizden mi? fazla karışık geldi bana.. çözemiyorum...
insan yalnızlığa da alışmalı öyleyse? ona neden alışamıyoruz? ya da hep elimizde olmayanı mı istiyoruz?insanoğlu neden ego peşinde,saf sevgi peşinde olmaktansa?
aşka dair hiç birşey kalmadı bende..aşk masalları,aşk şiirleri yazamaz oldum... aşk öldü bende! bu ölü aşk korkutmuyor beni.. onsuzluk acıtmıyor artık... aşk ne ki? aşk bir şuur bozukluğu demiş büyük adamın biri..doğru mu demiş? ya da bana göre mi doğru?!
yalan sevdalarla kandırılmaktansa,kandırmaktansa yalnızlık en mükemmeli... sadece oyalanmalı bir şeylerle.. çağımız kullan at çağı.. çok pratik olduk biz insanoğlu... herkes koşturuyor, ne için?
yalan dolan işler bunlar... herkes yalan,yok olup gidecek herkes...
bir sevda vardı hayalimde,büyük hayal kırıklığı oldu...çok masal okumuşum,çok film izlemişim..
artık kandırmasınlar bizi...iyi bitmiyor gerçek hayat...bir gün bir film yapıcam ve kötü bitecek sonu... ben kandırmak istemiyorum kimseyi...en başta kendimi...en büyük günah budur benim için..tüm insanlık için...
bir gün bir masal yazıcağım o da kötü biticek...çünkü benim hayat masalım hep kötü gitti... sonunu bilemem ama gidişata bakarım ben...bizim masallarımız ya yarım ya da kötü... hayat kötü,cehennem işte tam burası...tam üstündeyim...çok kez gittim geldim,ben de karar verdim; üstündeyim cehennemin,yapıştım... belki gün gelir bekçisi olurum o cehennemin...
bu bir masal değil,anlatmak istediklerim var onları anlatıyorum kendimce... beni bilen anlar..
kaç kişi var ki bilen...bazen ben bile bilemem,onlar bilir..onlar kim mi? bu hayatı paylaştıklarım, hayatlarını paylaştıklarım...biz aynıyız, o yüzden yan yanayız... bizim masallarımız biraz karışık.. herkesin öyle olmalı... herkesin masalı kendine...