Hakkımda

Fotoğrafım
Gülüyorum,ağlamamak için; aslında ağlamayıda beceremezdim. Gülmeyi de beceremiyorum ya,sadece kafamın içinde gülebiliyorum, oradada kahkahalarım gözyaşlarımdan bile daha acı...

25 Aralık 2010 Cumartesi

yüksek tepeleri aştım, geldim; terkedilmedim...

beyin, kalp çok dolu. yükü çok ağır. hayalkırıklıkları pek bir ağır.. her nereye taşınırsan taşın hep seninle, günden güne daha da ağır bir biçimde.. bir liman olsada bırakabilsen orda tüm ağırlığı.. ama onlar bırakmazlar seni. yapışmış yüklerindir kendileri.. herkes terk eder, yüklerin terk etmez..
ölümede gelirler mi, ordada seninlemi olurlar?! yoksa; beynin, kalbin, bir bebeğin ki kadar temiz mi olurlar?!

22 Aralık 2010 Çarşamba

pek bir yazık geride kalan İNSANLARA...

düşün, düşün bulamıyorum. tıkanıyorum bazen.. beynim zonkluyor.. midem kıvranıyor.. açlıktan ama açlığa sebep sıkıntısal...
onlar, seni iştahsızlaştırıyor..ya da beni ve bir kaç kişiyi...
kan bağının önemini düşünüyorum. bakıyorum geçmişime, bir kaç kişinin geçmişine bakıyorum.. görüyorum ki, kan bağı önemsizler listesinde bir numara...
listeyi çokta fazla uzatabilirim. bu yeteneğe sahibim.. saolsun insanlar, insancıklar bu yeteneğimi pek bir geliştirdiler..
peki insanlık, bağlar, sevgiler nereye gitti? nasıl kaybettik onları?
geriye sadece menfatler ve çıkarlar kaldı.. çok çetin cevizmişler... iktidarı ele geçirdiler.. kovdular, bağları, sevgileri, insanlığı...
eyy canım insanlık, nasılda çıkmış insanlıktan... ad olarak kalmış sadece insanlık...
başka bi ad bulasım var ama kelime dağarcığımda; insan olmayan, insanlara verilecek bir isim yok!

21 Kasım 2010 Pazar

...

yüreğimin üzerinde büyük bir ağırlık var.. nefesimi kesiyor... gözümün önünde kareler.. silinmiyorlar.. tak tak tak diye kafama vuran çekiç darbeleri gibi gözümün önündeler.. gizli saklı içimdeler...
acıtıyor tanrım, yoruyor... yorgun gözlerim her kapandığında hatırlanıyor.. açıkkende hatırlanıyor...
yoruldum, sıkıldım bu hayattan.. kayıplarından.. özlemlerinden..
içimi boğan şu acıdan kurtulmak istiyorum, kaçmak istiyorum her şeyden... ama kaçsanda yakandalar, pes etmiyorlar.. kene gibi yapışmışlar...
acıtıyor tanrım, çılgınca tepişiyor... kalbimi yoruyor...
sıkıldım...

20 Kasım 2010 Cumartesi

ALF' im...















Şimdi sen gittin, biraz uzak bir yerlere... Olsun ama gitsen farketmiyor asla... İçimdesin, kalbimde.. Hep en özelimsin... Oğlumsun...

8 Kasım 2010 Pazartesi


ruh ikizi...
değiştirmek istiyorsun dünyayı... hayallerimizde hep bir değiştirme sevdası...
ama hayaller işte, değiştiremezsin ki dünyayı... içinde yaşayan vahşi insanları... ad olarak insan deniyor, kimileri insanlık nedir bilmiyor...
olmuyor, değişmiyor.. sadece arada güzel rüyalar görülüyor.. bazen düşünüyorsun neden böyleleri yaşıyor...cevapsız sorular...
acaba onlar biliyor mu?

3 Kasım 2010 Çarşamba

bir uyuşukluk mevcut bugünlerde bende... üşengeçlikte yanında.
yataktan kalkamama durumları..
uyku pek bir sıcak, pek bir keyifli..
ama bazı bazı yatağa gidememe durumları..
gittimmide kalkamama...
ortası yok bende..
işte ben böyle..

29 Ekim 2010 Cuma

uykum geldi, her gece geliyor aslında..ara ara, gün içindede.. ama yatağa gitmek istemiyorum. sen yoksun ya ondandır..
ondan mıdır?
ondandır elbet...
senle huzurlu çünkü uyku...
senle doğru..
senle sıcak...
ayağımı bir yerlere koymak istiyorum ara ara uykumda...ama duvara değiyor tenim..
o zaman sıkıcı oluyor işte.
buz gibi geliyor...
oysa severdim ki ben soğuk duvarı...
severdim yalnız uyumayı...

26 Ekim 2010 Salı

aman salla.

aman dedi, salla gitsin dedi.. kendi kendine..
bir ayna buldu, kolay oldu bulmak. çünkü banyosunda vardı. hatta bir de holde... ama banyodakini tercih etti, daha aydınlık diye..
aynada uzun uzun seyretti kendini..her çizgisini inceledi.. arada bir şarkı mırıldandı.. 90' lardan, ya sen gidipte... hissederek söyledi, hafif kısık bir tonla... hissetti..
hep hissederdi zaten... kimi zaman gizli, kimi zaman apaçık ortada..
düşündü; sık sık düşünürdü zaten.. bazen kafası kaldıramazdı bu düşünceleri.. beynini tutmak isterdi... düşündü ve tekrar aman salla dedi...
olacaksa,olur...
düşünüyordu, hissediyordu.. pek bir keyifliydi yinede... yaşıyordu. anlamını bilerek, hissederek..
kedisinin horlamasıyla düşüncelerden sıyrıldı, ona baktı ve güldü..
amann salla...

24 Ekim 2010 Pazar

bu çiçek çok güzel açtı içimde... pek bir güzel olgunlaşıyor, büyüyor benle... güneş her sabah sadece bizim için doğuyor... ay tepemizde bize gülümsüyor..
içimde, içinde...

21 Ekim 2010 Perşembe

m. m. ve n.

kıpır kıpır sanki o büyük sakinliğin içinde.. dalgalanıyor bir şeyler içimde... ruhum çocuklar gibi şen şakrak bir modda... ruhum ve ben pek bir uyumlu...
ben güldükçe, dünya gülüyordu sanki..
ve sadece benim etrafımda dönüyordu...
nasıl bakarsan öyle görürsün.. güzel bakmayı öğrendim...
sonunda..
geç olsun, güç olmasın hesabı...
güçlükler bitti, pek bir kolay artık..
güzelim, güzelsin, güzeliz...

18 Ekim 2010 Pazartesi

sakin ve tıkırında.. hep olmasını istediğim gibi bir modda.
keyifli ve umutlandırıcı...
güzele az daha yaklaşmaca...
sen değişince, dünyada değişmecede...
demek ki herşey sende!

17 Ekim 2010 Pazar

onlar

bir şeyler yapmak gerekiyordu. savaşmak.. en sevdiklerin için... inandığın için..
onların hayatında olması gerektiğine inandığın, içinin derinliklerinde hissettiğin anda savaşmak gerekiyordu hayatına alabilmek için.. uğraşmak.. çabalamak.. hiç birşey ayağına gelmez kendiliğinden..
sadece bir işaret gönderir ve bekler onun için uğraşmanı.. gördüğün anda hissedersin.. evet ben onu tanıyorum oysa hiç tanışmamıştık..
böyle başlar savaşın.. sana öyle bir enerji verirki, kelimelere dökemezsin. döksende saçma gelir, neden tanımadığın insanlar hayatının neşesidir ki? evet onlara göre saçmasındır.. ama sen bilirsin.. olmalılar hayatında..neden, bilmezsin ama hissedersin.. ve başlarsın savaşmaya, hayatına sokmak için o insanları...
onlarında beklediği belkide sensindir...ama bilmezler, belkide bilirler ama adlandıramazlar.. sadece karşılıklı akar enerjileriniz birbirine...
karşılaşmaların anlamları olmalı.. hayatına giren herkesin, bir girme sebebi olmalı..
iyisi kalır, kötüsü kalır ama vardır bir sebebi.. evren acaip bir şekilde işler.. sen anlamadan o tüm görevlerini yerine getirir.. bazen kötü sonuçlar olur, o an anlamazsın, isyan edersin ama gün gelince böyle olması gerekiyormuş dersin.. herşey akışına uygun şekilde ilerliyor.. boş boş oturup nasılsa olacakla da olmuyor.. sen çabalıyorsun, evrende uygun bir şekilde işliyor.. hayat hep olması gerektiği gibi oluyor.. bugün sana acı gelen, yarın tatlılaşıyor...
insan içini ferah tuttuğu ve güçlü durduğu zaman herşey olması gerektiği gibi gidiyor...
birşeyi istiyorsan, savaşacaksın ve gerçekten isteyeceksin. inanacaksın ona, ondan kaçmayacaksın. gerçekten isteyeceksin...
birbirlerini arayan insanlar var, kimi aradıklarını bilmeden arıyorlar birbirlerini ve yollar er ya da geç kesişiyor. buna kimse engel olamıyor.. hayatında olması gerekenler, hayatında oluyor.
herkes bir gün aradıklarına kavuşacak...
yollar uzun ama yollar güzel...
işaretler gözünün önünde, görmesini bilene...

15 Ekim 2010 Cuma

Gün erken başladı karanlık bir biçimde... Kabusun en buhranlı kısmında, yenilen tekme ile... Hem uykuda, hem de gerçekte...

13 Ekim 2010 Çarşamba

-yım, -yim...

Bilinmezliğin kayıtsızlığı içinde oturmaktayım.. Bazen düşünür, bazen düşünmem gibilerdeyim. Ama gibiler ne demek onu bilmiyorum.
Evet bunu konuyu düşünmeliyim. Sıkça düşünmelerdeyim. Sonuçsuz düşünmeler..
Düşünmekten keyif alanlardanım ayrıca.. Düşünürken dinlenmeler.. İnsan düşünürken nasıl dinlenir onu da bilmiyorum. Oysa yorar benim bildiğim düşünmeler...
Bazen de düşünmemelerdeyim. Düşünüyorsun da ne oluyor diyenlerdenim; Kendi kendime. kendi çapımda... Kendi çapımda, kendimce takılmalardayım.. Ben bu aralar çok -yım' mım... Enteresan oldu bu da.
İyiyim bu aralar evet iyiyim. Anlamsız iyilikler var üstümde.. Mükemmel durumlarda olunmasada çok iyi hissetmelerdeyim...
Belkide etrafımdaki güzel enerjilerin iyiliğindeyim... Güzel insanların.. Evet, onların iyiliği üstümde..
Çok garip hikayeler içindeyim, anlatsam anlamazlar, zaten çok da iyi anlatabileceğime inanmıyorum. Anlatsam, anlamasalar kaç yazar ki diye düşünmelerdeyim ek olarakta...
Ben mi?
Ben çok iyiyim.
Neden mi?
Bilmek istemeyenlerdenim...

8 Ekim 2010 Cuma

engellerimi kaldıramıyorum! kendimi, engellemeleri durduramıyorum. ben kendime neler ediyorum!
kalkanlarım paslanmaz ve çelikten.çok kuvvetliler.ama neden?
neden böyleyim ben?!
kızıyorum kendime,kızıyorum kendimce..
içimde tekmeleşiyorlar.acıyor bedenim, gevşek ruhum.
birleşiminde katılaşıyor...

6 Ekim 2010 Çarşamba

bence

kendimi onlara adadım. onlar için bir şeyler yapmaya.. birilerine iyi gelmeye...
böyle büyüyordu kalbim, iyileşiyordu.. açık yaralarını kapıyordu bir bir.. birilerine iyi geldikçe, bende süperleşiyordum... hüzünlü yüzümde gülücükler açıyordu, baharda yeşeren çicekler gibi.
bahar oluyordum... özgürleşiyordum.
özgürlük sevmekti birilerini bence, sevmek bir şeyler beklemeden sevmek...
kaybettiğin güzelliklere kavuşmak. sevmek herşeydi bu kahrolacısa hayatta... hayat sana darbelerini vurdukça severek kalkanlarına sahip oluyordun..
tabi bence..ya sence?
kayıpları sevgilerle telafi etmek...konuşmadan önce sevmeyi öğrenmek...
o kadar garipki herşey, hayat, yaşanılanlar, olan bitenler.. hiç ummadığım anda, ummadığın durumlar... hayat nasıl ilerler? nerelere götürür bizleri? neler yaşatır acımadan? yada acıdığı için mi bizleri arada bir düşürür, çıkmamız için karanlıktan.. ya da.. bilemedim...bilmek istemekteyim... Tanrı yardımcımız olsun...
Tanrı yüreklerimize sevgiyi doldursun.

5 Ekim 2010 Salı

kral çıplak

şişştt dinleyin dostlarım, sessizliği dinleyin.. o sessizliğin içindeki fırtınanın gelişine bakın. kulaklarınızı kabartın ve zora odaklanın...
kral seslice ilerledi, dediki biri; ee kral çıplak! dedim ki bende; replik çalma. bu bir masal. kral da dediki; attım kıyafetleri, bedenimdeki tek fazlalık taçtır kafamdaki..
ee dedim çıplaksın yani. kral da dedi; çıplağım, yani?
yaşasın dedim, ardından özgürlük dedim. ne dedim, bende anlamadım.
evet rüyadaydım.
kendime bir çimdik attım.
evet evet rüyadaydım.
bir çimdik daha, anlamadım...
işte o an bir şimşek çaktı gözlerimde,o an gördüm o sessizlikte; gerçekle masalı ayırdedemeyecek boyuttayım.
az ileriye baktım; prensesin biri oturuyor göl kenarında, kulağında mp 3 neler dinliyor acaba? aha dedim bu kesin bizim çıplak kralın kızı. görsün babasının rezilliğini.
aldım başımı; gittim yanına, sen dedim,ben dedi. ne yapıyorsun dedim, ne yapıyor gibiyim dedi?
baktım anlamadım. msn de olsaydık, dumur surat yapardım dedim. baktı gözlerinde o manasız bakışla,heh dedi, çevirdi kafasını göle...
başladı vırak vırak vırak' lamaya...
anam dedim, ben nerdeyim.
lovesong ne güzel parça dedi...sence çıkacak mı?
ne çıkacak mı dedim?! hala anlamaya çalışmaktayım. anlamaya çalıştıkça daha da anlamamaktayım.
kim?
kim olacak kurbağa prens dedi..
hoppala yine mi döndük masala..
ne masalı dedi..
dedim kızım biz masaldayız. bak kral baban çıplak,sende ararsın prens kurbağa...
masal mı?ben masal mıyım dedi hüzünlü gözlerle.
o anda gölün içinden birşey fırlayı verdi...
işte burdayım.
hehh dedim bir sen eksiktin,geldin yaşasın bugün bayram,erken mi kalktık çocuklar?
baktılar bana bön bön,ben de göldeki yansımama baktım yan yan...evet çok normalim. problem onlarda.kesin onlarda...masal olan onlar,ben gerçeğim...
döndüm,hadi öp bakalım dedim.
olmaz utanırım dedi..
ee onu bekledin durdun...
sen öpsene dedi?
hönkk oldum. yok yok size iyi günler bu masallar beni bozar...

püf.

canım yazmak istiyor amma aklıma hiç birşey gelmiyor. kelimeler tıkanmış, diş ağrım tavan yapmış...
yapılıcak en iyi şey, uyumakmış...

4 Ekim 2010 Pazartesi

"Eski ve eksi" sin gözlerimde...

*ve eksik' sin...

*N.B.

29 Eylül 2010 Çarşamba

sen

"bu sıradan bir aşk değil" diyor şarkı.
tamda sıkılmışken sıradan aşklardan... öyle bir aşka hasret olan gönlümü dağlıyor, gönlümü alıp yerden yere vuruyor. yalnızlığımda bunu kamçılıyor, çılgınca...
içimdeki sıkıntımın sebebini sorgularken, bunu hatırlatmamaya çalışırken, yankılanıyor kulaklarımda. uğuldamaya başlıyor. kulaklarım engellemeye çalışsada, kalbim ve beynim biliyor. adım kadar emin bir şekilde.
biliyor ki bu ruh, sen bana geldiğinde herşey aydınlanacak...o içimi kaplayan sonsuz karanlık, aydınlanacak...bir daha hiç kararmayacak...
aşkımı vereceğim, bir daha geri almamak üzere.
ve biz tamamlanacağız...
sen bana geldiğinde...

yağmur

ne güzel yağıyorsun sen öyle. bir an korkuturken,bir an huzur verensin.. kokunu çekmek istiyorum içime..biraz ıslanmak istiyorum seninle.. saçlarımdan,suratıma akmanı, seni ellerimle silmeyi istiyorum. ürpermek istiyorum ıslaklığınla. sonra üşüyen bedenimle eve koşturup kurutmak istiyorum kendimi. sıcak nescafem elimde, camdan izlemek istiyorum seni... seni yaşamak istiyorum...

28 Eylül 2010 Salı

dostlarla mı güzeldi herşey, yoksa dostlarla mı güzelleşiyordum ben. yada benim gözlerim dostlardan dolayı mı güzel görüyordu? ya da içimdeki kıpırtın mıydı beni güzelleştiren?

27 Eylül 2010 Pazartesi



hayat ve
gerçeklik...

İnsanlar hep bir şeyler beklerler ama vermezler!

26 Eylül 2010 Pazar

... sonra o geldi... ve o gitti sonra...
o hep geldi, o hep gitti.gitti,geldi,gitti.
ben alıştım onun git-gellerine.ama aslında hayatımdan hiç gitmeyişine..gidemeyişine.. gönderemeyişime...
kabullendim onu ben öyle.
aşk,kabullenmekti belkide...

22 Eylül 2010 Çarşamba

bölünerek çoğalıyorum sanki... her ayrılışımda, her bölünüşümde bir başkalaşıyorum. biteceğime artıyorum. yok olmuyorum aşkın ağır sancılarının altında. daha daha güçleniyorum. korkuyorum sanıyorum ama korkmuyorum. ben git gide bir garipleşiyorum. korktuğum için kaçıyorum diyorum; evet kaçıyorum, korktuğumdan değil. yorgunluğumdan...
sıkıntılara gelemememden.
belkide sonları bilmemden.
önsezilerime güvendiğimden.
kaçıyorum, çünkü sıkılıyorum.
o' nu arıyorum. bu arayışlarımda, yoramıyorum kendimi. yüreğimi...
tepeme çıkmaya çalışıyorlar. tepinmek istiyorlar. ben kaçıyorum. kaçmalara bayılıyorum. tamam pardon arada oynuyorum. oynamayı seviyorum. kim sevmez ki?
sevme ya da sevmeme oyunları oynuyoruz hep birlikte. belkide insan olarak birlikteliğimiz tek bu boyutta.
sevmeyip, seviyormuş gibi görünmeler; sevip, sevmiyormuş gibi davranmalar. insanlar, pek bir garipler. ben pek bir garibim, sen pek bir garipsin, biz pek bir garibiz. ya onlar? onlarda pek bir garipler...
peki neden bu gariplikler?!
uyuşamamalar, ya da uyuşup tutturamayanlar. yani bizler... yorulduk mu ki? ya da inancımızı mı yitirdik? ne oldu biz insanlara? aşkı kiraya mı çıkardık?
aşk kayıp bu zamanlarda? "o" da kayıp! gören var mı?
ya cesaret? o da mı kayıp?
insanlık kayıp.

19 Eylül 2010 Pazar

-sem, -sam...

ben yeniden küçülsem ve cebe girip orda saklanabilsem. büyümesem. yorulmasam. dünyanın saçmalıklarını görmesem ve oynasam sadece...egosuz,hırssız,kinsiz olsak yeniden. çıkarsız olsa tüm dostlar(!) birbirine.
hayallerim olsa,büyüyünce uçabileceğime inansam. keşke yeniden çocuk olsam...

6 Eylül 2010 Pazartesi


benim kimseyle bir problemim yoktur ama onların benimle problemi çoktur...

5 Eylül 2010 Pazar

ayaklar

keyfimiz ve kahyaları bir aradaydı; manzaraya karşı yayılmışlardı...
ee bir keyfimiz kalmıştı, bu zamanlarda. arada bir yüzümüze gülen..
dostlar saolsun..
dost gibi görünenlerde saolsun. ama uzak durup...
gerçek olan şeyler bitmez asla.. gerçek dostluklar, gerçekler aşklar, gerçek bağlar asla bitmez.
bitenlerde yolunda gitsin...
giden gider, kalan sağlar bizimdir...
öyle midir?
kalanlarında gerçekliği, kalıcılığı belirsizdir. hayat belirsizdir.
aksın bildiği gibi...

25 Ağustos 2010 Çarşamba

gece gece,gelmece...

GENZİDİ;
bugün düşündüm,düşündüm bir sonuca vardım. tanrının 5 emri var. 1. her canlı kazık yiyecek,
2. her canlı boynuz yiyecek, 3. her canlı tekmeyi yiyecek, 4. her canlı terkedilecek,
5. her canlı ölümü tadacak. (bi tane daha var ama yazmıcam onu=) bunlar tanrının emri.
PELOUT;
Digerinide merak ettim,msj at bari..,benimde sana bi haberim var ozaman...4 ünü yasadik...
sonuncudayiz :s ama tadma kelimesi, bir farklilik tabi :)
GENZİDİ;
çok ani oldu,sen söleyince.4'ünü yaşayana 5. cennet gibi gelir=)
PELOUT;
Bazen bilmemek en iyisi :) ama diim sana, daha tekerrurler var...bidaha bidaha yasiycaz..
Ay cok pesimistim...bizim sonuncuya ulasmamiz hayal :)
GENZİDİ;
tekerrurler sakıza mı döndü ne?! çiğnemektende zevk alanlardan mıyız acaba? hayal değil,
o son!=)
PELOUT;
Ben alistim ve kudurmustan beterim ahayyt...gelsin hayat,bildigi gibi :)
GENZİDİ;
uauhauahauha.ben kötü alışkanlıklardan kurtulmam gerektiğine inananlardanım.
ama hayat gelsin bildiği gibi,bende gideğim bildiğim gibi...=)
PELOUT;
:) gidegim..kotu aliskanliklar didin,cigerimi yidin :) kanima isleemis onlarda.. (:
GENZİDİ;
uyyyy ciğerini yemek istememiştim. kalpler yenmiş bi de ciğerin ruhuna el fatiha olmasın=)
PELOUT;
Ozaman sole bi sozle noktasini koyarim durumun...artk bende bu kisima terfi etmis olmaktayim:
kalp beyinsiz, beyin kalpsiz....tabi ciger bes para etmez..
GENZİDİ;
o zaman bende son noktayı sago ve kolo ile koymak istiyorum; terki diyar eylesem olmaz,kalsam
herşey sabrımı zorlar.ne yapacağımı bilemediğim.hadi diyelim her şeyden caysam,varlık benden
caymaz. ne yapsam bilemedim.(aralarda haspam var,alay... durumuna girmek istemedim sana karşı, ondan yazmadım=)
ve .

5 emir

1. her canlı kazık yiyecek,

2. her canlı boynuz yiyecek,

3. her canlı tekmeyi yiyecek,

4. her canlı terkedilecek,

5. her canlı ölümü tadacak.

p.s (aslında 6. da var; o da her canlı boku yiyecek!!!)
neyine kızım senin yeniden aşık olmak? ya da aşık olduğunu san-mak! sanmak bile yakışmıyordu artık sana. sadece yaşaman gerekiyordu öylesine,böylesine.
belkide sıkılmıştı sakinlikten, yine eziyetler istiyordu; o küçücük, kırılgan yüreğinde, fırtınalar istiyordu. evet evet kesin canı çok sıkılmıştı, ağlamak istiyordu. duygularını görmek istiyordu. belki de inanmak istiyordu o ruh, yeniden aşık olabileceğine.
o kadar sarıldın sevgilere, yetmedi değil mi? aşka aşıksın sen, tek derdin bu! doyuramadılar seni. aradın yine aşkı. töbe etmiştin, her daim ederiz değil mi?
ama bilirim kaçarsın, istersin ama kaçarsın. kaçmayı seversin. sen kendine aşkı hiç yakıştıramazsın. hani bu şey gibi; çok imrendiğin, o topuklularla gezip, saçları başları her zaman yapılı ve makyajlı, kısaca bakımlı olan kadınlar var ya, çok hoşuna gider imrenirsin ama içinden gelmez onlar gibi olamazsın. sadece ne güzel diye bakarsın. kendine yakıştıramazsın. aslında bilirsin becersen çok güzel olacaksın. ama yapamazsın. işte aynı bunun gibi. sen aşık olursun ve kaçarsın. kaçmadığın zamanları düşünürsün, kaçmadığına bin pişman olduğun zamanları. o acı çekişleri, özlemleri, hüzünleri, bitişleri, gidişleri. yok yok sen beceremiyorsun bu işi. hem yakışmıyor sana da. güçlü durmak, zayıf olmamak bu sana daha çok yakışıyor. çünkü sen aşkı beceremiyorsun, yeteneksizsin bu konuda bee kızım. sen bunun için doğmamışsın.
yeniden aşık olmalıyım ama hayır acı çekerek ölmemeliyim.
bu aşk ahmakça!

12 Ağustos 2010 Perşembe

ney-leyim.

gökyüzü kadar karanlık,yıldızlar kadar parlaktım. içimde bir ateş vardı,beni yakıp kavuran, bir yandan da donduran. içimde kocaman bir aşk vardı;sahibi bulunamayan.
kulağımda bir ney sesi vardı.her duyduğumda içimi kıpır kıpır yapan.beni çarpıntılara boğan. ilahi bir şeyler çığıran.
arayıp arayıp duruyorum,o bulunamayanı bulmaya çalışıyorum.
seveceksin başka yolu yok diyordu şarkıda.
naklen mutluluk istiyoruz.
naklen huzur istiyoruz.
naklen sevgi istiyoruz.
niye varız diyordu şarkı,ney eşliğinde.
ve ben uçuyordum gökyüzünde.kanatsız ama kuşlar gibi. zinciler eşliğinde bedenim ve özgür ruhumla uçuyorum semalara. arıyorum,o da arıyor.
buluşacağız.
bildim.

9 Ağustos 2010 Pazartesi

kalp ağrısı

bazen karanlığa çekiyorum kendimi,en dibe. büyütüyorum orada herşeyi. acıyor, kendi kendimi acıtıyorum. sonra birden şaha kalkıyor içimdeki tüm enerji ve çıkıyorum o battığım derin çukurdan. bunu ben kendi kendime yapıyorum. suçlamam kimseyi, ödüllendirmemde içimde. beynime hükmedebildiğim zamanlar,herşeyin çaresi olduğunu gördüğüm zamanlar güzel zamanlar. şuan zaman güzel gözükmesede, güzele az kaldı. hissediyorum...kendi kendime büyüttüğüm o karanlıktaki canavarların,oyuncak ayıma dönüşmesine ramak kaldı... görüyorum, aydınlanıyor çevresi...

1 Ağustos 2010 Pazar

öylesine.

yazmak için iyi bir şeylere ihtiyacım var.belki güzel bir müziğe,belkide güzel duygulara. sevgiye, özleme..içimde olan herşey elimde.peki neden kelimelerde tıkanma var?belkide ortada olduğumdan. ne iyi,ne kötü, sadece orta. tıkanıklığın sebebi bu mudur yoksa?
zor zamanlar,zor anlar.her daim onlar.ama buydu beni ayakta tutan.bana güç veren,beni yaşatan.
neden ben?neden sen?neden biz? neden hep bize yapışan acılar?
özledim,babaannemi özledim.küçükken onla gittiğim çay saatlerini özledim.o ve arkadaşlarını, the muppet show u özledim. çocukluğumu özledim.bir daha sahip olamayacağım o günleri özledim. dünyanın pisliğini göremediğim günleri özledim. gerçek tebessüm ettiğim günleri.. beni hiç üzmeyen o kadını özledim...
içimdeki sevgiyi çılgınca,korkmadan verebildiğim günleri özledim. artık korkar olduk sevmeye. sevipte,hırpalanmaya korkar olduk. sevgimin yerlerde sürünmesini görmeye korkar oldum. inanmayı özledim.insanlara safça inanmayı özledim.
büyümenin bu kadar zor olduğunu görmek,insanın en acı verici günü. dünyanın son günü. büyüdükçe çirkinleştiğini görmek herşeyin, ölümlerin en kötüsü.
bu yüzden tutuyorum kendimi.bedenim büyüsede,ruhum direniyor büyümeye. sırf olmamak için kötü. hala salıncakta sallanıyor bu beden,hala küçüklerle ebelemece oynuyor büyüklerin arasında.onların alaycı bakışlarının arasından koşturarak geçiyor bedenim çocuk ruhuyla. ebelemece oynuyor.kaydıraktan kayıyor,dönme dolaba biniyor. benim ruhum büyümek istemiyor. kalbim saf kalmak istiyor,saflar köyü kurmak ve orda tüm çocuk ruhlarla yaşamak istiyor. kirlenmiş bir beden olsada,kirlenmiş ruh istemiyor. insan ruhuyla yaşıyor. güzel ruhları çalan o,kötü hırsızlardan uzak durmak istiyor,onların ellerine düşmemek.
o kadar çok şey istiyor ki bu ruh,bazen arsızlaşacağından korkuyorum. olsun ama yine de direniyorum.herkes gibi olmamak için.herşeye rağmen sevmeye devam ediyorum. ve sevince çok birilerini,taşta olsalar yumuşuyorlar.bunları görmek,bunları hissetmek, yine de yaşamaya değer kılıyor bu dünyayı.yozlaşmış bu hayatı.
sevmek sadece sevmek ve sevdiğine sevgini göstermek. yaşamanın gayesi.

16 Temmuz 2010 Cuma

salla,bir daha salla.hep salla.

dur be kardeşim.böylede yapılmaz ki.şimdi pat diye gidilmez ki.
-ben giderim kardeşim.gitmeyi severim.olmadı mı hemen giderim.el sallamayı severim.
ama bana yapma be,ben ne yaptım ki sana.
-farketmez,sıktın canımı.ruhumu emdin,beni bitirdin.kimse vazgeçilmez değil be kardeşim. sen masallarla büyümüşsün.
ama ben sevdim be seni.
-bende sevdim.ama sevgi tek başına yetmez.büyük yürek lazım be kardeşim.ve o sende yok!
var,bende var.
-o zaman kör olmuş benim gözlerim,göremez olmuş gönlünü.sevemez olmuş.en çok kendini sevmiş bu gönül.kendine aşıkmış bu gönül.
banada yer ver.
-dolu be kardeşim,doldurdum.yoruldum.
yordun.
-kusura bakma.ne verirsen onu alırsın.ve gitmem lazım.bu kadar konuşma yeter.yollar bekler. zaman beklemez.gidiyorum.
peki,git o zaman.
-gittim.

30 Haziran 2010 Çarşamba

kimileri kendilerine mutluluğu hiç yakıştırmazlar.

ben,kendimi aldım ve gittim.gittim herkesten uzağa..yanımda konuşuyorlar ama ben uzaktayım,duymuyorum onları ve saçmalıklarını..ben gittim ve sölim gelmem asla geri. neden gelsin ki hem giden geri? terketmişse seni bitmiştir,noktadır.
gitmelere alıştım,gitmelere aşığım.

14 Haziran 2010 Pazartesi

bi git.

ne kadarda boş ve sıkılgan bir iç benimkisi..hissiz,kılları alınmış gibi hisleri alınmış.. boş, bomboş... yorgun,argın,dargın ve sadece boş.
kimi zaman kıpırtılı ama sakin.
saçma ama doğru..
yalnız ama kalabalık.
ne kadar karmaşık..
bir öyle bir böyle;öyle böyle işte!
dehşet kaos.
bilinmez,kendi içinde bile bilinmez,
dışarıya hiç sızdırmaz..
çatlak mı? genelde bol ama bilinmezde sıfır.
eskidendi,geçti.
unutuverdim herşeyi..
olduğum gibi olduğumu,
olmadığım birşeye dönüştüğümü.
ne olduğumu?
nası sevdiğimi?
gidiceğim,gitmeliyim,gittim..

8 Haziran 2010 Salı

masal

şimdi ben bir masal yazıcağım,sizde inanacaksınız ona.bende inanacağım. biraz iyi bir şeylere ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum.inanmaya,güvenmeye ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. çünkü dünya birbirine güvenmeyi unutmuş.ya da güven bir eşyaymış ve kaybolmuş. aslında bir sürü birşey kaybolmuş.dostluk kayıp,sevgi kayıp,aşk kayıp. kayıp ilanlarında bile göremezsiniz artık bunları.çünkü vazgeçti aramaktan insanlar,bulamayacağız diye korkudan. şimdi düşünüyorumda korkunun ecele ne faydası var. korkup kaçmaya ne gerek var? üzerine gitmeli bence korkuların ama önce cesaret lazım o da tükenmiş durumda.stoklarda vardır belki yedekler ama saklamaktan yana insanlar.
bence yarını düşünmeden kullanılmalı.turşusunu kurmaktan hoşlanmıyorsanız eğer. bence sevilen şeyler kullanılmalı,saklanmamalı çeyizlere.
masalımda bir kız var,birde oğlan.sevdalanmışlar birbirlerine ama mülkiyetçi bir sevda değil. bilirler birbirlerini.güvenirler.güvenmeden yaşayamazlar. aralarında uzaklık var ama sorun değil onlar çok yakınlar.sevdaları içlerinde,ruhlarına yapışmış durumda..
birbirlerini özlemeyi çok seviyorlar.asla mesafe sorun olmaz,gönüllerinden düşmezler, gözdeki ıraklıktan ötürü.bilirler sevdalarını; daimi,kalıcı.
insanlar şaşırır onlara,kimi zaman kıskanır,kimi zaman hasretle bakarlar.böyle bir sevdanın hasretiyle.korkmaz bizim kızla oğlan,nazar değmez onlara.o kadar kolay değil sevdaları. beklerler mesafenin biteceği günü,keyif alırlar bu durumdan daha da heyecanlı yapar bu durum onları. 1 sene 5 ay 13 gün sora kavuşacaklar.oğlan gelecek gittiği uzaklardan.
gerçekten de zaman hızlı ve aşk dolu akar geçer,oğlan gelir.bunlar kavuşurlar birbirlerine. evlenirler.bir ömür mutlu yaşarlar.
böyle kısa ve detaysız bir masal.ama bu masalda aşk kaybetmedi.kavuştular.
evet biliyorum salladım.ama bence imkansız diye birşey yok vardır elbet böyle sevdalar...

27 Mayıs 2010 Perşembe

.

acaba sorun bende miydi? özlem duygusunu yitirmemin sebebi bende mi? ya da insanların kendilerinden soğutmak için uğraşmalarının sonucu muydu? ben mi duygusuzlaşmıştım acaba? yoksa çok sevdiklerimden vazgeçebilmemin sebebi bencilliklerinde miydi?
ya da artık söylenen sevgi sözcüklerine inanmamamın sebebi benim artık kimseyi sevemememde mi, yoksa sevgi sözcüklerinin yalan olduğunun kanıtlarına sahip olmamda mıydı sebep?
etki tepkimiydi?ne verirsen onu alırsın mıydı?
artık sevemememin sebebi neydi? kimseyi istemememin sebebi? belki de çok sıkıldım sahte insanlardan,sahte ilgi ve sevgilerden..ya da ben gerçekten çok sevgisiz olmuştum.. kimseyi sevemiyorum..eski sevdiklerimide..
çocukları seviyorum sadece uzun zamandır.belki de hala saf oldukları için.ya da sen onlara kızsanda, bağırsanda sevgilerinden vazgeçmedikleri,kin tutmadıkları için.kirli, lekeli olmadıkları için..
çıkarcı olmadıkları için..
bu yaşta daha yeni öğrendiğim için güvenmemek gerektiğini,çok kızgınım kendime.
onlara değil sadece kendime...
çocukları seviyorum sadece,hala onlar gibi olduğum için kimbilir belkide...

21 Mayıs 2010 Cuma

şiir saçması.

öyle bir yer yok.öyle biri de yok..ara ara dur olmayan şeyleri..
ya da ara ara dur ne aradığını bilmediğin şeyleri..
bilememek ya da bildiğini unutur olmak..
çok sıkılmak.
herşeyden.
her yerden.
herkesten.
kimi zaman kendinden.
tatsız olmak,
tutsuz olmak.
acıtatlı sos olamamak artık..
ekşimiş olmak.
kusmuk sonrası tad gibi tatsız olmak..
hayattan böyle zevk alamadan yaşamak.
en sevdiğin çikolatanın sana mutluluk vermemesi..
yalnız olmayı istemek.
çok istemek,eskiden korktuğun halde çılgınca yalnız kalmayı istemek.
sevmediğin herşeyi sever olmak..
değişmek bilinçsizce..
o içindeki tatlı çocuğu kaybetmek...
döner mi geri bilinmez.
dönsede eski neşesinde olur mu o kız çocuğu bilinmez..

19 Mayıs 2010 Çarşamba

.

öyle boş ki anlatamam.dolmuyor,bir türlü dolmuyor.kapana sıkışmış fare gibiyim.yalnız ve ürkek. ama gururlu. ölürüm o zaman,sorun yok.
ama ölene kadar ki o sürünme,işkence ve kapkara boşluk..içim çekiliyor. dayanamıyorum seslere, konuşmalara..gitsinler etrafımdan,pis kara sinekler..
yalnızım,bunla mutluyum.kimi zaman..ama birikti gözyaşlarım akamıyor.içimde akıyorlar sinsice.
acıtıyor ve çok sıkıyor..gelemiyorum yalan dolan sözlere,safmış numaralarına.. çok sahtesiniz hepiniz..gidin,beni rahat bırakın..boşluğunuza dayanamıyorum..iticiliğinizede..
herkes çok sıkıyor,kaçmak istiyorum ama kaçamıyorum.üzerime üzerime geliyor duvarlar, insanlar,saçma sapan sevdalar,arkadaşlar..herkes karabasan gibi üzerimde tepiniyor..
dualar okuyorum gitmiyorlar,kendisinden daha da karabasanlar..
şöyle bir rüzgar esse,ben de kuru bi yaprak olsam,rüzgara kapılsam;uçsam,uçsam,uçsam.. bilmediğim yerlerde uyansam.ve tanımadığım yüzlere baksam..sonra konsam bir dala ve yeniden yeşersem..
olmaz mı?olur neden olmasın..olmalı,elbet bir yolu olmalı...tanrım sana geliyorum her daim.

14 Mayıs 2010 Cuma

pelout'una doğum günü yazısı..

ya çok severler,ya da hiç sevmezler.ya ben ne isterim?ya sen ne istersin?ne istediğimi bilmek isterim.sende bilmek istersin..
bir kere olsun duygularıma sahip olmak istiyorum. uçuşmasınlar kelebekler gibi..sokmasınlar arılar gibi..
tarçınlı akide şekeri tadında bir aşktı istediğim..ağzında erimeye başladığında arada hafif bir acı belirir,şekeri tam kıvamındadır ve arada dilinikesiverir..sonra bi anda acılaşır ve ardından şekeri belirir..işte böyledir tarçınlı akide şekeri.yarı tatlı,yarı acı,yarı kesici...
ama nerdedir ki...
biliyorum sende bunları istersin.
hep bir şeyler aramak ve ne aradığını bilememek,umarsızca aramak ve bulamamak..eksiklerini tamamlamaya çalışmak..ama eksiğin ne olduğunu bilememek..amaçsızca dolanmak,belki bulurum diye dolanmak...ve mutlu olamamak..hep yarım kalmak..zaman akıp giderken,seni bir saniye bile beklemezken,labiretin içinde kaybolmak ve ordan çıkamamak.ve bu kabusla devam etmek..
şekersiz kahvem ve djarumum..ve amelie soundtrack..ve en sevdiğimin doğum günü..o doğmuş 83 yılının bugünü..bulmuşuz birbirimizi..sadece birbirimizi bulabilmişiz..başka şeyleri aramaktayız hala..kimi zaman mutlu,kimi zaman mutsuz..hep kovalamış kötüler bizi, kaçmamışız, koşmuşuz onların üstüne doğru. düşmüşüz. ama ellerimizi uzattığımızda ordaymışız..arada küsmüşüz..arada çemkirmişiz birbirimize..ama ayrılmamışız bunca sene...her daim bulmuşuzkendimizle ilgili doğru yolu..allahtan biz varmışız..yoksa hep kayıplardayız..en kötü günde bile beraberken gülebilmişiz..işte biz sevmeyi bilenlerdenmişiz.. sevilmeyide..kendimizce..belki son'a kadar arayıp bulamayacağız hiç birşeyi..ama bulmuşuz birbirimizi ya, daha ne olsun..eksikleri tamamlarız elbet..ya da elbet eksikler fazlalaşır..
iyiki doğmuşsun.

5 Mayıs 2010 Çarşamba

kim ki o?

"yiten ruhsal kudretini ikame etmek için fiziksel kudretini ikiye katlamıştı. içindeki zayıflıkdışına şiddet olarak yansıyordu.bu sebepten,hep başkalarına meydan okuyordu."
benim böyle bir sevdiğim vardı,çok sevdiğim..
çok severdim onu.sözde o da çok severdi beni.
çok severdik birbirimizi(!)..
ama sesini bile unuttum o çok sevdiğimin..
o şimdi çok sıradan biri..benim için çok sıradan..
aslında kendisi içinde çok sıradan..herkes için çok sıradan..
o çok şakacı biri.. çok şakacı..kendine bile şakalar yapar durur..
sanki başka bir boyutta oturur..o öyle biri ki ruhunu bile satar durur..
her gece,her sabah,her öğle..
o öyle biri ki bakınca çok seversin,tanıyınca ağlarsın..
çünkü o öyle biri ki içine girince anlarsın iç yüzünü..
o öyle biri ki aslında sahtedir dostları,bilirler onun sahte olduğunu..
o öyle biri ki sevgi = menfaattir onun için.
o kısaca şöyle böyle biri..

18 Nisan 2010 Pazar

gidin be kardeşim.

egolarınızı, saplantılarınızı, kıskançlıklarınızı, olmadığınız gibi olmalarınızı, kaprislerinizi, narsistliğinizi, sahteliğinizi ve dahası kendizi alıp gidin be kardeşim...
öyle sinirliydiki herkese bağırdı durdu sadece... herkesi kovmak istediği hayatından.. başka bir semte ya da şehire ya da ülkeye gidesi geldi.. gitmek istedi, sırtındaki yükleri yolun ortasına bırakıp kaçmak istedi o semte doğru. ya da şehire.. ya da ne bilim ülkeye.. belki kore'ye...
bebekliğine dönmek istedi; tek sorunun, istediği oyuncağı almayan annesine kızgın olduğu günlere. hey gidi günler, ne kolay o zamanlar hayat.. ve o kolay hayattan kurtulup büyümek isterdik hep çılgınca..
büyüdükte ne oldu, hayatımıza, yüreğimize kazınan acılardan başka? arada bu acıları hafifletici küçük mutluluklarla avunduk durduk. sevdiklerimize sığındık başka bir sevdiğimizi attığı kazıkta.. kazıklar bitmedi, sevmelerde...herşey hep aynı yerinde.. ama biz değiliz.. biz hep gidiyoruz bir yerlere. kimi zaman zorunlu, kimi zaman ayaklar gider sebepsizce.. ama gitmeliyiz işte.. aynı yerde durulmaz ki..
işte böle bir çıldırış wardı içinde.. bağırıp duruyordu.. evet kendisi dişiydi ama aybaşı değildi.. sadece bunalmıştı.. dünya yalan söylüyordu ve o da dinliyordu, sesi çıksada bastırılıyordu.. daha ne yapsın çıldırmayıp?! susturuluyordu.. çünkü kandırılmak hoşlarına gidiyordu, gerçekler ağırdı.
yalanlar benimsenmişti. güzel gelmişti. o zaman susturulmalıydı..

12 Nisan 2010 Pazartesi

kıy-mık

kalbime bir kıymık battı..derinlere inmeden çıkarmak için çabaladım durdum.ama nafile çıkmıyor..yardım elleri uzandı,dünyadaki bütün cımbızları ayaklarıma serdiler sevdiklerim ama yok kıymık çok azimli.hızlı hızlı ilerliyor içlere..acıtıyor..onu bir uzvum gibi görmeye çalışıyorum, bedenim bağışıklık kazanmaya çalışıyor.arada varlığı unutulsada acıtmadan geçmiyor bazı günler..
acısı fiziksellikten çıktı..sıkıntı yaratıyor sadece...çok sıkıyor,acıtması sıkıyor..yoksa acı rahatsız etmiyor..ruhum alıştı,bedense sorun yok modlarında...ama yarattığı sıkıntı kimi zaman içimi boğuyor..tam bölgesini kestirsem ameliyat olup kurtulucağım kendisinden..ama bu kadar masraflı olması da sıkıyor..
içten içe onla savaşıyorum,pes etmesini ve kendisini atmasını bekliyorum vücudumdan.. şimdilerde bir savaşa dönüştü bu;kıymıkla benim aramdaki küçük bir savaş..ya o pes edecek ya ben! azimliyim o kıymığı atıcam bedenimden..ruhuma işlemesi imkansızlaştı,ruhum atalı çok oldu..sıra bedende..onun galip gelmesine izin veremem..bunca zaman nelerle savaştım,bir kıymığa mı yenileceğim?!hayır tabiki..ya ben kazanacağım ya ben! dahası olmaz,kabullenilemez!
bugünlerde olumsuz herşeyle savaş halindeyim..yenilmeyi kabul etmem..
bence bana bulaşmamalı,bence benden uzak durulmalı,bence benden kaçılmalı...

5 Nisan 2010 Pazartesi

yemem,asla yemem..

serkan dedi ki bana;
"bence bizi filmler zehirledi"
bende dedim ki ona;
"olabilir ama artık biliyoruz,kanmaya gerek yok"
konumuz mu? tabiki aşk...
bu sıralar tek ilgi konum bu...aşık mıyım?hayır,olabilir miyim?o da hayır..neden mi ilgileniyorum? ee hayatta en çok kafa patlattığımız ama bir türlü çözüm bulamadığımız,her ne kadar kaçsakta yine yakalandığımız konu bu değil mi? bende üstüne gitmeye,sorgulamaya ve bir çözüm bulmaya(kendimce ama) karar verdim.. bulduğum tek birşey var o da;boşa zaman,kayıp..
tamam şuan kalbin boş olduğundan diyeceksiniz ama kalbim boşta değil...sadece yanım boş...
gerçek olan sadece sebepsiz,şartsız,koşulsuz sevgi..o da insanlığın çoğunda var olmayan,genelde hayvanlara özgü ama insanlığa da sinmesini istediğim bir sevgi biçimi...
birazda ilahi bir sevgi...ama ne gezer,insanların duyuları kapalı,maddesel takılınıyor... istisnalar kaideyi bozmaz...kurunun yanında yaş telaş yapmaz der, sagopa kajmer den alıntımı yapar bu küçük denemeye son veririm...

4 Nisan 2010 Pazar

...

bu aralar çok düşünüyorum,çok kafa yoruyorum ilişkilere,aşka...bir anlam bulmaya çalışıyorum ama herşey hep anlamsızlaşıyor sonunda...peki neden hep anlamsız şeylerin peşinde koşuyoruz..
neden biz,bizim için hep en kötüsünü ve çıkmaz yolu tercih ediyoruz...
yoksa uğraşmayı sevdiğimizden mi?
kimi huzur arıyor ilişkilerinde...kimi koşturmayı seviyor...kaçsında kovalayayım..ya da kovalanayım..ben yoruldum bu sonu gelmez,yorucu hikayelerden...
ya ben ne arıyorum?neye inanıyorum?aşka olan inancımı kaybettim..sevgiye olan kalıcı,o değişmez.. çünkü bir tek karşı cinse duyulan bir duygu değil..cins olayları girdimi karmaşıklaşıyor herşey...hırsa ve tutkuya dönüşüyor..
sevmek nasıl birşey?nasıl sevilir,nasıl sevinilir?
kendimce biliyorum,bilenlere de sahibim..ama ya diğerleri,onlar?
onlar nasıl öğrenecekler..bu zamana kadar öğrenememişler,umut var mı?
vazmı geçmeli aşklardan,aşık olunmalardan?yollarımıza mı bakmalı?arada umudum oluyor, evet kızım sabret ruh eşin var ve onu bulacaksın..sonra yok ya kandırma kendini...
bazen ilişki yaşamak, bazen yaşamamak, bazen ortada kalmak...ya da hiç birşey hissetmemek..
bu gece için bu kadar kafa karışıklığı yeter...
ee ben gideyim o zaman,sakin diyarlara...

31 Mart 2010 Çarşamba

aşk.

aşk, nedir ki?
kimileri hakkında çok güzel şeyler yazmış,kimileri nefretle bahsetmiş..ama herkes aşk hakkında bir şeyler söylemiş...belkide hayatta herkesin bir şeyler söyleyebileceği tek şey aşk...
ve onu hayata döndüren ve onu hayattan koparanda aşk..
yaşarken duyguların en büyüğü,kaybettiğinde en acısı...hepimizin öyle değil mi?
aşık değilken aşka inanmam..ama aşık olduğumda?!ne garip bir duygu aşk..
peki gerçek bir duygu mu?yoksa sadece bir tutku mu?
gelip geçici bir heves mi?bakıyorum aşklarıma,dostlarımın aşklarına;her defasında hep aynı.. her aşk hayatımızın aşkı ve asla onun gibisi olamaz,olmaz..ama bitişinin ardından gelen yeni aşktada aynı şey..en çok onu sevdim,en özel o..her yeni gelende aynı durum..o zaman anlık duygular mı yoksa aşk dediğimiz?
ve burdan çıkan diğer bir sonuçta insanoğlu kesinlikle hayatında bir kere aşık olmuyor...bir çok kez aşık oluyor..bizzat bunu yaşayan kişi olaraktan söyleyebilirim..ve tek başıma değilim yaşayan niceleri biliyorum...o zaman çokta özel değil hani aşk..şu 3 harfli kelimeye ne anlamlar yüklemişiz oysaki bazen o kadar da sefil ki anlatamam..anlatamam ama anlarlar...
bugün okumaya başladığım "büyük adamların aşk mektupları" adlı kitapta,herkes aşkından bahsediyor,ölmelerinden,acılarından,hasretlerinden...ama görüyorum ki bazı büyüklerimiz farklı farklı kişilere mektuplar yazmış..yanii büyük aşk bitmiş ardından başka büyük bir aşk başlamış..
güzele olan tutku mu bu aşk,yani bize güzel gelene...ya da istediğine sahip olma isteği mi? hani birşeyi çok istersin o senin olana kadar yanıp tutuşursun ardından sahip olunca biter ya o büyük AŞK...bu kadar mıydı sadece?
ya ben ömür boyu bir kişiye olan aşka inanmıyorum..hele bu çağda asla...aşklarımız maddesel sadece...aslında bir yanım delice inanmak istiyor..bir ömür boyu aynı kişiye aşık olmaya..o aradığım ruh eşime sahip olmayı istiyor bir yanım..ama o diğer yanım bunlarla savaşıyor... masallara inanma diyor...
insanoğlu her daim aşık ama hep değişen şeylere...
geçenlerde bir arkadaşımın dediği birşey aklına çok yapıştı;parayla satın alamayacağım şeyi asla istemem..beni zayıflatır..aşk bir zayıflık mı yoksa?yoksa biz zayıf olmak mı istemiyoruz?bir çoğumuz bu kısa süreli aşklardan da kaçıyoruz.çünkü bitişinde yıkıp gidiyor...yeni bir hastalık bulana dek acıtıyor...aşk bir hastalıktır belkide...
evet biliyorum şu aralar pek aşka inanmıyorum,kaybettim çünkü aşkı..ama günün birinde bulursam tekrar inanıcam ve kaybettiğimde yeniden küsücem...tekrar bulana dek.. galiba bu böyle gidecek hep...
aşk bisiklete binmek gibi,pedalları çevirdiğin sürece güzel herşey,hele ki yokuştan aşağı iniyorsan ve rüzgarı suratında hissediyorsan mükemmel..ama yanlışlıkla ayağın pedaldan çekilir ve düşersen işte o zaman acıtır beton haylice..ya da elini düşen şapkanı almak için uzatır ve dengeni kaybedip betonu öpersen baya acıtır..(pelout)

29 Mart 2010 Pazartesi

şişştt

allah allahh ya allah diye böyle bir göbek atasım var kendimce..ayy ne saçma biliyorum şöyle ellerimi şaklatarak ortalık yerde göbekler atmak istiyorum.
ya da çılgınca kendimden geçmek..gözlerimi kapatıp içimden geldiği gibi dansetmek..etrafımda kimse olmadan..rahatça.özgürce kendimden geçerek dans etmek...şuan gözümün önünde canlandırabiliyorum o halimi,çok istiyorum..
göbek atmaktan vazgeçtim..çalan parça belli; Mercan Dede 'Hayalname'... kulağımda ezgileri çınlıyor şimdi..beni çılgınca dansa çağırıyor ama dışardan izlenilse deli olduğumu düşündürtücek bir dansa...
içimdeki enerji dışarı çıkmak için çırpınıyor sankii...bana ne oluyor...
belki de bir ibadet şekli benim için..isteklerimi tanrıya iletme şeklim...merasim gibi kimbilir...
yağmur yağıyor,damlalarında ıslanarak çimenlerin üzerinde Hayalname ile dans etmek istiyorum...
ama yalnız olmakta..kimse beni göremiyecek,kimse beni izlemiyecek...şaşkın,kinayeli,yargılayıcı bakışlar altında istediğim huzura kavuşamam..var mı öyle özgür bir yer?
bulsam da gitsem,dansetsem... çimenlerin üstünde tepinsem,yağmurda ıslansam...saçlarımdan damlalar süzülse yüzüme...rüzgarı hissetsem tenimde..ıslak tenimde..bütün vücudum ağrısa dansetmekten...ama beynim boş dönsem yatağıma...

25 Mart 2010 Perşembe

amin

bir hafta içinde, iki kez ölüm tehlikesi atlatmak?bir işaret miydi yoksa,mutsuzluk içinde boğulan bana?!sıkıntıdan patlayan bana? iki kez bir şeylerin altında kalma tehlikesinden sıyırmak hem de o kadar yakınken..hatta mucize gibiyken...?ve korkmadan aynen devam etmek?ölüm korkutmuyor muydu yoksa beni? yoksa yaşadığım adrenalin hoşuma mı gidiyordu çılgınca.. ne kadar çok soru var kafamda..
evet sebepsiz mutsuzluklar yaşamaktayım..aslında sebebide vardı ama önemli olmamalıydı.. bir sürü umudumda vardı çünkü...
o birisi çok özlenilmişti;gitmişti o birisi özüne ama elbet görülecekti o birisi,aslında o kadar da uzak değildi..ama o birisi yakınındayken yaşanılan mutlulukta özleniyordu çılgınca...özlemek güzel bir eylem..özlenilecek birileri olması...
ve aslında saymaya başlarsak baya sıkıntı çıkar elbet..saymamak en mantıklı iş..ama mantıklı işler yapmayı sevmez biz insanlar..
belkide sigara içmeyişimin 4. gününde olmakta geriyordu beni bir o kadar..bununda sıkıntısı olabilirdi bence..evet mümkün ama canım istemiyor gibi zaten sigara..
ve 20 lik dişimle verdiğim savaşta mümkündü canımın sıkılmasına...ve bir düzen kurmaya çalışıyordum bu aralar;erken yatıp,erken kalkar olmuştum..inanılır gibi değildi..spor da yapıyorum deli gibi..eee alışmak sıkıntı yaratabiliyor..
hayatımda ekstra bir heyecan yok..iş,ev,iş,internet,facebook,uyku,spor ve sadece 2-3 arkadaş...
başka bir eylem yok..
yeni insanlarla pek vakit geçiremiyorum artık..sıkılıyorum onlarla..eski dostlarım,onlarlayım. yabancı istemiyorum çok fazla..sıkılıyorum herkesten..onlarla olduğum her daim mutluyum..
ama işte kalan zamanlarda sıkılıyorum,mutsuzum..
evet biliyorum ordan bakınca hiç bir problem yok derdi ne diyorsunuz haklısınız ama işte bilmiyorum,mutsuzum..
bu yüzden tanrı bana mesaj gönderdi;bir hafta içinde iki ölümden mucizevi şekilde kurtulma kesinlikle kendine gel mesajı...
sağlıklıyım,dostlarım var,işim var,ailem var,her ne olursa olsun yanımda olacak insanlar var.. daha ne olsun?!
tamam mutsuzluk yok üçüncüde sıyıramıyabilirim...
tanrı korusun!

15 Mart 2010 Pazartesi

kadın-erkek

düşün düşün bulamıyorum.bulamıyoruz.biz kadınlar erkekleri anlamıyoruz.siz erkekler biz kadınları anlamıyorsunuz.. ilk insandan bu yana süren bir durum bu!kimse birbirini anlamıyor ya da işine geldiği gibi algılıyor.kadın farklı,erkek farklı..peki zıt kutuplar birbirini çekerken, kadınla erkek neden birbirini iter?
erkekler hep der ki kadınlar karmaşık ve zor.hee bir de dengesiz..işte büyük yalandır bu! aslında kadınlar çok kolay!ne istedikleri bellidir..sevince,sevilmek ister,arayınca,aranılmak ister,ilgi gösterince ilgi bekler..bu kadar basittir aslında..
ama erkekler;aramazsan neden aramıyorsun,ararsan neden arıyorsun? sade bir hayat isterler, huzur isterler,tek eşlilik isterler; ama bunlara sahip olunca bir çırpıda kaçarlar.. fazla gelir,ağır gelir...feminist değilim asla erkekleri severim hele dost olarak kadınlardan çok daha iyiler,sizi asla güzel olduğunuz için kıskanmazlar(!)ama gel gör ki ikili ilşkilerde tam bir felaketler.. herşey hep onların istediği yönde gitsin isterler,yaşasın erkek egemen toplum..ama sen gel bir daha gör ki çoğu ana kuzusudurlar...işte karmaşıklığın içine bulanmış tipler...
nedense namuslu kızlarla evlenmek isterler ama namussuzlar(bu da onların yakıştırması) peşinde koşarlar..sonra seninle uzun zaman beraber olurlar,sana taparlar ama bir vakit sonra hep aynı olan siz ne hikmetse onun aradığı gibi değilsinizdir..peki bunca zaman öldüğün, aşık olduğun kimdi?ee bunca zaman bilmiyor muydun?
çözemiyorum,çözemicemde asla..kim çözmüş ki ben çözeyim..ben dahi miyim? sonuçta bir kadınım,erkekler derler ya kadınlar aptaldır...evet aptalız belki de,daha cesur olduğumuz, sevdiğimzde sevdiğimizin peşinden gidebildiğimiz,ona ömrümüzü verebildiğimiz ve korkmadan, kanarak aşka atladığımız için..ve aptalız sevginin kıymetini bilmeyen,anlamayan adamlar için kendimizi feda edebilecek güçte olduğumuz için.
ama daha da bir insanız galiba..duygularımızı korkmadan,cesurca yaşayabildiğimiz için.. sevmeyi bildiğimiz için..birilerinin uğruna bir şeyler yapabildiğimiz için...

13 Mart 2010 Cumartesi

kayıp yollar..

duydum ki beni arıyormuşsun.içsel bir duyum bu. hissel bir duyum.kelimelerin bana gelmedi.. kelimelerini duymaya ihtiyacım var.onların bana akmasına ihtiyacım var.bende kendimi arıyorum.arada bir kayboluyorum.yol gösterene ihtiyacım var.dengemi bulmama yardım etmek lazım.
sanki sen yakınımdayken,herşey tam gibi."işte bu" cümlesini yanındayken zikrettiğimi biliyorum.şimdi çok uzaklardasın..bulamayız birbirimizi. yakında beni kayıp ilanlarında görmen mümkün..
beni bulabilcek misin?bende seni arıyorum.evet biliyorum bendeki kelimeler de gizli,saklı..ama dedim ya senin kelimelerini duymadan çıkamıcaklar bulundukları delikten..fareli köyün kavalcısı gibi kelimelerinle,yol alacak benim kelimelerimde.ve sana doğru akacaklar,ışın hızıyla.sadece senden çıkacak tek bir kelimeye bakıyorlar.gelde kurtar beni ve kelimelerimi kaybolduğumuz yollardan..
çok yalnız bu yollar..çok kalabalık,kuru kalabalık..çok sakin,çok hiddetli.çok sıkıntılı..
engebeli..
beni düz yola çıkarak sadece bir kelime..senden duyacağım bir kelime..hadi gel artık bul beni. yeter bu kaybolmuşluk..duydum ki beni yanlış yerlerde arıyormuşsun..duydum ki beni bulmaya korkuyormuşsun..bende korkuyorum ama sadece kaybolmalarımın artmasından..
bu yollar hiç tekin değil..
bu yollar çok sensiz..
bu yollar aşksız..
bu yollar kayıp..
bu yollar hiç..
bu yollar hiç bitmeyecek gibi..

cehennem.

deliriyorum evet deliriyorum..kendi kendime konuşuyorum..bunu sıklaştırdım iyice.. boğulmak üzereyim,nefesimi kesiyor..kesiyorlar..tüm sıkıntılar..kaç elleri var göremiyorum,gözlerim dönüyor..elleri boğazımda..acıyor..
nefesim tükendi.deliriyorum.sus,beynim sus!dur!
acıyor,çok acıyor bir yerlerim.nerelerim? bulamıyorum..başım dönüyor..her yer dönüyor.. kaç kişiydiler,kaç elleri vardı..ahh göremiyorum..gözlerim,başım dönüyor..tansiyonum düştü belkide..
göremiyorum..duyamıyorum..sadece uğultular var kulaklarımda..gidin gidin başımdan.. alın bedenimi,ruhumu gidin artık...boğuluyorum..
başım, çok arıyor.gövdemden koparıp atmak istiyorum.nefesimi unutun,kafamı kopartın.. öldürün beni..işkenceler bitsin..
gidin artık başımdan,alın canımı ama gidin..yoruldum,gidin.
korkmak mı?korkmuyorum ben..sadece sıkılıyorum.sıkıldım,çok sıkıldım..ne isterseniz alın, alın ve gidin başımdan..sadece yalnız bırakın beni ölü bedenimle..
kaç kişiydiler?kaç kişi olarak kıydılar?suçlu benim,evet benim..ben izin verdim..
karanlık bir odadayım ya da gözlerimi de aldılar..göremiyorum,adımlarını duyuyorum.. uğultular dışında,adımlarda eklendi kulaklarıma.ama gözlerim hala karanlıkta..
nefesim mi?zar zor alabiliyorum..bıraktılar,bir kerede bitirmek istemediler.bunlar işkenceciler.
pis zebaniler.yakama zımbalandılar.söküp atamıyorum,ellerimi bulamıyorum.hissedemez oldum, neredeler..?vücudum uyuşmuş,ilaç verdiler galiba..hareket edemiyorum,göremiyorum. karanlık bir zindana attılar beni..ah kaç kişiydiler,göremedim gitti,onlarda gitti..
yalnızım,yalnızlığa aidim..

11 Mart 2010 Perşembe

tanıdık..

sıradan günler dizisine devam..hep aynı..sabah aç dükkanı,akşam kapa..bir sürü gereksiz kişiyle iletişim anketini başarıyla doldurabilirim.ustası olmuşum..oluyoruz çokça...
ama çalışma hayatı böyle birşey..yapılıcak birşey yok..
sahte bir güne merhaba dediğimi biliyordum ama bu kadar da keskin olmamalıydı..ben gerçekten sade biriydim;özensiz,kendine bakmaz,makyaj yapmaz ve spor giyinir.. kısaca klişe diye tanımlayabilirim kendimi..
dükkana ziyarete geldi.sahte hal hatır soranlardan..belkide kendini sergilemeyi sevenlerden.. göz aşinalığım var.adı mı? bilmiyorum ama tanıyorum..insanları katagorilere ayırırım.
dostlar,arkadaşlar,takılmalık arkadaşlar bir de tanıdıklar diye...mantıklısı bu,herkes aynı kefeye giremez öyle değil mi?ya da benim için böyle,geriside beni bağlamaz..
neyse dükkana uğradı..
-naber,nasılsın?
iyiyim,siz nasılsınız?(çokta kibarımdır!)
-çok saolun bende iyiyim.
bugun çok şıksınız.
gerçekten de çok şık ve güzeldi..
-aa o sizin şıklığınız,her zaman ki gibi...
ahaa işte saçmalık.altımda kot,üstümde öylesine sıradan bir kazak ve bakımsız saçlarım.. yahu nasıl bir şıklık bu? ve her zaman ki halimmiş..şaka mı, dalga mı,sahte kibarlık mı? ben istemiyorum sahte kibarlıklar.işte bu yüzden hayatımda insanları katagorilere ayırıyorum.
ben eğer şıksam ve karşımdaki değilse ve bana iltifat ediyorsa ayıp olmasın diye sizde öylesiniz diye bir yalan atmam..kibarlık olsun diye de!övgü için teşekkür ederim.bence bu gayet yeterli.
işte böyle insanlar sadece tanıdık olarak kalıyorlar...
içimden güldüm ve bütün şıklığını,güzelliğini nasıl da kolay yitirdiğine baktım arkasından.. iyiki sadece merhaba demek istemiş...
merhaba ve hoşçakal...

8 Mart 2010 Pazartesi

def!

eskiden kalemi alırdık elimize,şimdi bilgisayar elimizin altında...bu gece çok yazasım geldi ama kelimelerim tıkanmış,belkide tükenmiş...ya da beklemeye aldım kendimi..ya da başlasam yazacaktım..nitekim başladım ama iyi bir şeyler çıkmayacak gibi...ve iyi şeyler çıkmadığında kendimi kötü hissediyorum...günah işlemişim gibi...
yazamamak bir günah gibi benim için...ve ben geçen sene çok günah işledim...çok kötülük yaptım, kendime...
o yüzden günah çıkarır gibi yazasım var her daim ama işte bazen kitleniyorsun... belki de başlasam yazmaya akacaktı herşey kendiliğinden ama işi riske bırakmamak gerekiyordu...
kendimi bildim bileli yazarım..kaçış yolum,terapim..arınma yöntemim... akıtırım içimden geçenleri günlük gibi,tanrıyla konuşma gibi..büyük bir rahatlama eylemi..eskiden konuşmak rahatlatırdı çokça ama artık kelimeler sessiz dökülmeyi seviyor...
artık sevdalarımı da anlatamıyorum sesli..yazıyorum sadece..tek kişilik kalıyorlar bu yüzden... tek kişilikte olsa bir sevdam var içimde..herkesin yaşayamadığı,mülkiyetçi olmayan..sadece sevgi!
bugün bir cümle takıldı bana; bence cehennem,sevememekten doğan acıdır. insanoğlu bu yüzden mi cehennemde boğulmakta yoksa? sevmeler unutuldu mu? sevilmeler? sevemez olduk birbirimizi,kendimizi...
yarış içinde koşmaktan,hayat mücadelesinden unuttuk mu yoksa sevmeleri?masalları sildik mi hafızamızdan?tamam hayatın bu karmaşasında masallarda yaşamak çok mantıklı değil ama sevdaları içimizde çürütürsek insanlık namına ne kalıcak? ot gibi mi yaşayacağız..?
eskiden gelecekten korkardım,şimdi tek korkum çürümüş bir ot olmak.. diğerleri gibi olmak ki o diğerleri yaşamıyor..bir ölüden farksızlar...ruhsuzlar..elimde kalan ruhumu kirletmek istemiyorum,onu tüketmek istemiyorum.
insan olduğumuzu unuttuk,makinalaştık,sezgisiz,sevgisiz,ruhsuz canlılar olduk...
herkes bir acı çektirme peşinde..gerçek sevgi değil bu..gerçek değil..yalan sevdalarla ağırlaştırıp yüreklerimizi çöküyoruz yere hızlıca...nerede herşeye rağmen sevgiler?
eğeri ve çünküsü sana kalsın,size kalsın..ben herşeye rağmen sevmeye meyili olanlardanım...
sahte sevgilerinizi alın ve gidin bilinmeyen diyarlara..orada boğulun, çürüyün..sizleri kurtaramam..denedim ama sizler ölmüşsünüz..ben daha baharımdayım..cennetimdeyim. siz cehennem mahkumlarısınız...
kendim gibileri ardıma takıp,ilerliyorum cennetimde..gidin,terk edin bu diyarları.. kirletmeyin cennetin insanlarını...

4 Mart 2010 Perşembe

var

bana ilham veren şarkılar var,
bana ilham veren sen var..
küçük,büyük umutlarım var.
sen var,
beni heyecanlandıran sen..
bana neşe katan.
ben var,bekleyen seni..
yaraları açıkta kalan ben,
aynı olan sen..
hisseden ben..
kalbini kapatmayan ben var,
açamayan da sen var..
biz varız.
etkenler var.
kabullenememe var..
aklımızdan zorumuz var.
kaçan bizler var.
beni hüzünlendiren sen var.
herşeyde sen var...

2 Mart 2010 Salı

dur

dur,dur artık.yoruldum anlasana!nereye kadar kaçacaksın?devam diyorsan ben yokum artık! bu oyun burada biter ve bende giderim..
ve gittim mi bir kere asla dönmem geri!oyuna noktamı koyarım!
kaç kez düştüm sen kaçarken...dizlerim yara bere içinde,kan oturdu her yerine.. morluklar daimi oldu..kaçışının izleri dövme gibi kazındı bedenime...

dur,dur artık.yoruldum anlasana..gözyaşlarımı silmekten yoruldum.burnum yara bere içinde..
gözlerim kan çanağı ve daimi sulu...daimi şiş..

dur,dur artık.madem kaçıyorsun bakma gözlerimin içine..gözlerim gözlerine değmesin.. bağlanmasınlar birbirlerine...çıkarıp atmak zorunda bırakma beni..

dur,dur artık.dokunma bana!alışıyorum sana!

dur,dur artık.kalbimi ellerine verdirtme...ya da kapına postalatmak zorunda bırakma beni.
karar ver?ver artık kararını..bitsin bu maraton,kaç yıldır bitmek bilmeyen maraton..
karar ver?!

git,git artık!
ya da
kal,kal artık!

bak

buralarda havalar pek bir çirkin bu günlerde...içimde çok karanlık belli vakitlerde... ruhuma kurtlar düştü,kovalarlar kuzu ruhumu...bekçi çobanım gitti... ormanın derinliklerinde kayboldu.. kuzu ruhum vadide kaçışlarda...tek başına,bir sürü kurtla mücadelede... kış kış kurtlar, kış kış...
imdat!
imdat dostlar.
bu çirkin havalarda,karanlıkta dolanıyor kuzu ruhum derin ormanın içlerinde... ışık arıyor ama tek ışık arkamdaki kurtların gözleri...
kayboldum.gel de bul beni.
sürüye kat yeniden..kaybolmak istemiyorum.
ben iyiydim...
evet ben iyiydim...gereksiz kahkahalar atıyordum..ama düştü kahkahalar,azaldı azaldı ve damlalara dönüştü..şimdi o damlalarda yüzüyorum.
boğulur muyum dersin?
belkide güneş doğar ve çekilir o sular...ve kurur gözlerim...
tek çare sensin.
gel,bak yüzüme,bak son bir kez daha.daha daha bak,çok bak...

28 Şubat 2010 Pazar

sessizliğin sesi...

eyy dünyalar güzeli uyku neredesin?yoksa sende mi gittin? hep gidilir değil mi? güzel şeyler hep gider mi?
uyusam uzunca uyusam ve gün gelse..o gün gelse..
ama o zaman yazamam ki,dökemem ki içimdekileri..
ama nasıl geçer ki..
her gün hüsranla,
her gün hasretle,
her gün çıldırtıcı içsel kargaşayla mı geçecek zaman çabuk?!
duyulur mu sesim? bağırsam sadece içimden?
sessizce bağırsam..
ben gelsem sana düşümde,
orda olur musun ki?
çalsam kapını 3 kere,
açar mısın ki?
ben susuyorum ama kelimelerim susmuyor..
duyuyor musun ki?

gidişin ardından...

korkuyorum,korkuyorsun.biliyorum,biliyoruz.
yaralı yüreklerin en büyük sorunu buydu;korkaklık.
güçlü gibi olsakta korkuyorduk,sevmekten,sevilmekten...
belkide sevdiğini kaybetmekten..
ben seviyorum,sen de seviyorsun...
bilirim,bilirsin;bitmemiş öykülerin sonu mutludur.
bitmez ki.
ama anlatamam ki...
yorgunum çok,sen de yorgunsun çok..
gözlerinin ışıltısı az biraz karanlık..
orda gördüm ben,benimki de öyle..
ama ben seni öyle başkaları gibi sevmiyorum ki,
bambaşka seviyorum.
korkuların korkularım,anlarım.
kelimeler ne kadar yalan,
ne kadar sahte.
onlara başvurmuyorum bu yüzden anlatırken sevdamı.
gönlümden gönlüne akıtıyorum sadece.
kapın kapalı ama alıyorsun içeri.
sessizlikte paylaşıyoruz sevdalarımızı.
maddesel değil,tinsel.
sevdan bende saklı,sen bende saklı.
bu yüzden sadece susuyorum...

26 Şubat 2010 Cuma

...

senin bir sıkımlık canın var.o kadar zavallısın ki,elimdesin..
korkmakta haklısın.ağlamalısın.
kabusun için daha beklemelisin...
zaman kollayan bir vahşiyim ben,çok vahşiyim!
ehlileşmiştim ama değiştim..cinayetimsin. söylesene neden bu kadar acizsin?
her gün içinde soğuk fırtınalar kopucak ,her günün korkuyla geçecek.. kapın her çaldığında, yüreğin ağzında olacak..günlerin kabuslarla geçecek..
*pişmanlık için çok geç ama kabus için henüz erken...
sen gülerken,ben ağlarken,sen konuşurken,ben susarken,sabrettim ve bekledim.
çok tak etti canım ama sustum bekledim...bekliyorum zamannı kolluyorum..
ellerimden kim alabilir ki seni,kim kurtarabilir ki seni...kim durdurabilir ki beni?
bekle, felakaetini bekle...ağır ağır ilerliyorum senin yönünde...
geliyorum az daha bekle...
ben senin azrailinim...
haketmediğin o canının sahibiyim..
ruhunun tek emicisiyim..
kötülüklerinin sonuyum..
ben senin kabusunum...

23 Şubat 2010 Salı

melis in raporu 3

melis bugun çok sıkkın.aysim yok,çıkmıyor odasından.melis kızgın.melis delirmiş.avaz avaz ağlamak istiyor melis.birikenleri dökmek istiyor.melis cinayet işlemek istiyor,melis bağırmak istiyor herkese,melis nefret kusuyor her yere,içine.melis'in içinde kopan fırtınalar dinmiyor. melis onu üzenleri boğmak istiyor bir tas su içinde.melis çılgınlar gibi koşmak istiyor yokuş aşağı. melis kaçmak istiyor ama melis nereye kaçabilir bilmiyor.melis çok sinirli.melis volta atıyor.
ama melis susuyor.
susmayı tercih ediyor.
melis'in içinde konuşan diğer melisler sus be kızım diyor.
ve melis herşeyi sadece içinde yaşıyor.
melis bahçeye çıkıyor.çınar ağacına doğru ilerliyor.yine aynı şarkıyı duyuyor.atıyor ayağından pabuçlarını, yere yalın ayak basıyor.biraz duruyor ve uzanıyor,toprak soğuk,çiğ damlalarının üstüne yatıyor melis.
melis susmaya devam ediyor.

pek bir saçma!

havalar garipti bu aralar,pek bir garipti.bilinmeyen bir mikrop dolaşıyordu ve sinsi sinsi içlere giriyordu.pek bir bulaşıktı.herkes saçmaydı,saçmalıyordu.bende saçmaydım. ruhlar, bedenler saçmasapandı.
saçmalık,pek bir saçmaydı ve ben saçmalığı ve saçmalamayı pek bir seviyordum. mikrop etkisiyle olsa gerek. insanlar ne yaptığını bilmiyordu,bilmekte istemiyordu. saçmalamak pek bir modaydı.bağımlılık yapmıştı.içlere sinmişti,herkes pek bir yakıştırmıştı kendine..
saçmasapan davranışlar sergiliyordu insanoğlu.ve doğada saçmalamaya başlamıştı. evren pek bir uyum içindeydi ve ahenkle saçmalıyordu.
sevdalar saçmaydı.aşklar saçmasapandı.
dostluklarda pek bir saçmaydı,tavırlarda...
dünya saçmalıyordu,hayvanlarda saçmalıyordu.acaba bize ne oluyordu?!yalanlarda çok saçmaydı,herşey neden bu kadar saçmalaşmıştı?evet çok saçma bir soruydu...
ben saçmalamaya aşık olmuştum.ya diğerleri,onlarda!dedim ya saçmalamak çok moda olmuştu. alışkanlık ve bağımlılık yapmıştı. büyük bir saçmalama aşkı vardı.
yaşasın saçmalamak sloganlarıyla yankılanıyordu sokaklar...saçmasapan linkler dolanıyordu. saçmalık mitingleri atılıyordu. dünya saçmalamak depremiyle yıkılmaya başlamıştı, ağır ağır..
sinsi sinsi ilerliyordu çünkü bir anda değil yavaş yavaş yok etmek istiyordu saçmalık evreni...
evrende pek bir teslimciydi...
artık yaşamak çok saçmaydı,ölmekte...
peki yapılması gereken neydi?
ben saçmalamayı yapıştırdım üstüme,iyi bir kılıf oldu..kurtarıcı. hatalarımızı örtücü..
ama ben durmalıyım derim,sizler için ümitsizim...

21 Şubat 2010 Pazar

hayırdır...

bu günlerde içim içime sığmıyor;arada sıkıntılı bir sığamama arada sevinçli. ama içimde bir şeyler kıpır kıpır..sanki önceden hisseder gibi..bu sakinlik dinecek gibi. pır pır yüreğim,karpuza üşüşen sinekler gibi...
içimde kocaman bir sevda var,çıksada ruh ikizim ona veremiyeceğim bir sevda.. çünkü kilitlendi yüreğime..artık inanmam,inanamam yüreklere..ama işte yinede bir kıpırtı var içimde bir yerlerde..aşka ait olmayan bir kıpırtı..bazen sıkıntılı bazen sevinçli.
bazen nefesim fena şekilde daralıyor,anlatmak istediklerim ama anlatamadıklarım var..çok cevabım var ama kendime sakladım.. bana kaldı herşey.bende saklı,bende gizli...
anlatamam,anlamazlar..
şeytan yüreklilere anlatmaya gerek duyacak bir yürek yok bende...bende kötülerle savaşacak güç çok ama istek yok... nefesim daralıyor..daralsın.varsın daralsın.. atlatırım ben!
içimde çok büyük şeyler oluyor,isteksizim ama hissediyorum..
sıkıntıları saldım gökyüzüne verdim gitti rüzgara... götürüyorlar çok uzaklara.. artık yanlış kararlar vermek yok..yanlışlarımıda saldım gökyüzüne,rüzgar onları da çok uzaklara götürdü. hem de dönüş bileti vermeden... doğrular her gün güneş gibi doğuyor gözlerime ve gün batarken ay gibi parlıyor gözlerimde... hiç gitmeyecekler artık.doğrumu buldum yanlışlarda kaybola kaybola..
ahh içim içime sığamıyor anlatamıyorum kelimelerle...
mucizem adım adım ilerliyor bana doğru,kapıyı açık bıraksam da kucaklasam mı,yoksa temkinli mi davransam..bilemiyorum çok kıpır kıpırım...
kendimi de bıraktım rüzgara..bugün yağmurada bıraktım kendimi..oysa sevmem ıslanmayı.. ama yüzümde damlaları hissetmek istedim,üşümeyi sevdim.rüzgar yüzümü vurdu haince ama onu da sevdim.ıslak sokak kedisiydim bugun.
bugün yağmura bıraktım kendimi,damlalarıyla ıslandım.hiç bişi yok ama mutluydum..
küçük mutluluklara sevdalıyım ben,
dostumla yağmurda yürüyüp üşümeye sevdalıyım ben,
rüzgarın suratıma haince çarpmalarına sevdalıyım,
karmaya sevdalıyım ben...
içim kıpır kıpır...
hayırdır...

melis in raporu 2

melis kendine bir arkadaşta bulmuştu.. çok yakınlaşmışlardı.. bütün gün yan yana oturuyor ve tek kelime etmiyorlardı..sadece bir birlerine dayanıyorlardı. birbirlerini hissetmek yeterliydi.. öyle bir bağ kurulmuştu ki aralarında,kelimelere gerek yoktu.bazen bakışmalarına da.. tensel temas yeterliydi.. doktorlar bu yakınlaşmanın sağlıklı olmadığını düşünüyorlardı.. ne yoksa eşcinsel eğilim miydi bu?
neden yüreklerin birbirlerine ihtiyacı olduğu anlaşılmıyor..neden her dokunuş cinselliğe kayıyor beyinlerde? fikir zikir miydi yoksa... ama bunlarıda içinden düşündü,dışarıya ses çıkmadı. susmayı seviyordu...
aysim,şu an onu anlayan tek insandı..söylenenlere aldırmadan dostluklarına devam ediyorlardı.. az da olsa aralarında konuşmaya başlamışlardı... evet uzun cümleler kurmuyorlardı ama konuşuyorlardı.. tek birbirleriyle konuşuyorlardı..
-sıkıldım,sıkıldın mı?
ben hep sıkılıyorum aysim.
-ben de..
kısa ve öz..
bahçede oturup sessizce baktılar bir noktaya...
sonra kalktılar aynı anda,ilerlediler ağaçların altına doğru..el ele.. ve çınar ağacının altına uzanıp, sadece gökyüzüne seyre daldılar. topraktan,doğadan gelen huzurla saatlerce gökyüzünü izlediler. yan yana,omuz omuza..en iyi terapiydi..
ama rapor kesindi;iyice tırlatmışlardı.huzur ve sakinlik arayışı kesin deli damgasının yapışmasına sebepti.olsun umurlarında değildi.onlarda toprağa bıraktılar negatif olan herşeyi. tüm kötü geçmişlerini.
melisin kulağında nağmeler vardı.mercan dede gülname çalıyordu beyninin içinde. öldümde cennette miyim diye düşünürken aysim' den kelimeler döküldü:
-sen de duyuyor musun?
duyuyorum,gülname.
-bende!öldük mü?
yaşıyoruz.
aralarındaki telepati imkansız ötesiydi.ama hayat ve mucizeleri.arada bulduğun sen'ler. işaretler.
onları takip edebilme..toprak,doğa ana onlara mucizelerini vermişti.
bugun güzel bir gündü.melis tek başına bir mutluluk yaşamıyordu.yeniden doğuş gibiydi...

18 Şubat 2010 Perşembe

melis in raporu

dayanamıyorum,kabuslar bitmez. huzur bulunmaz. yok yok ben huzura eremem, dünyaya geliş sebebim ağlamak.. daraldım artık bu ağır yüreklerden,umursamaz olmak istiyorum.. kaçmak, kaçarken de herşeyi bırakmak istiyorum. beynimi,düşüncelerimi,kalbimi,sevdiklerimi,sevmediklerimi...gelmesinler benle, kalsınlar bıraktığım yerde..yeniden doğmak istiyorum,iyi bir karmayla.. ahhh neler ettimde önceki hayatımda çekerim bu kadar vahşice?! neler ettim tanrım ben de alırsın hala bir şeylerin hıncını benden.. neler ettim de buldum..?
sıkıldım ölmek bile istemiyorum.. alıp başımı gideyim.nereye gideyim,nerelere kaçayım.. ama bulur beni tüm kabuslar, öyle bir yapışmışlar ki düşmezler yakamdan... ben sevmem onlar çok sever..sevmesin beni sevmediklerim..
işte böyle giden ruh hallerinden sonra bozdu kendini melis... karman çorman ruh hali bir anda düzeldi,raporu verildi..evet o artık bir deliydi.. delirtilmişti ama onu delirtenler değildi raporu veren için sorun;onun sonunda dayanamayıp delirmiş olmasıydı 1 numaralı sorun.. güçlü olması gerekiyordu ama artık gücü kalmamıştı. herşey bir yere kadardı ama sen düşersen, ezmekten yanadır herkes seni..el uzatmak mı,zor iş beee!
amaç düşeni ezmektir her daim.. sever insanlar düşeni ezmeyi...
artık konuşmuyordu,anlatmak istemiyordu. sonuçta delirmişti;sonuç buydu raporu verenler için. ama melis yorulmuştu,susmayı seçti.yapıştırdıkları tüm yargıları kabul etti.. insanlara ki peşin hükümlü insanlara dert anlatmanın anlamı yoktu. susmak asalettir diye saçmaladı içinden.. sonra o da kabullendi delirdiğini..kendi kendine konuşuyordu.. aslında kendi kendine konuşmaktan zevk alıyordu,onu anlamayan,anlamak istemeyen boş beyinlere konuşmaktansa kendi kendine konuşuyordu.bir kendi anlıyordu,tek kendi anlıyordu.. kendi kendini anlamayı seviyordu.. kafasının içinde yalnız olmayı seviyordu..
melise üzülenler mi? evet ona üzülenler olmuştu ama o kendi adına seviniyordu. kurtulmuştu herkesin dırdırından..ne mutlu yalnızlık ne mutlu sessizlik...geliyorlardı evet ziyaret edeni vardı ama çok mutluydu artık konuşmak zorunda değildi ve konuşmadığı için bozulan, kırılan, trip atan yoktu. çünkü artık o bir deliydi ve konuşmaması en doğal hakkıydı.. sonunda hakları verilmişti ona..ne yazık haklarını vermeleri için delirmiş olması gerekiyordu...bunca zaman bunu çözememiş olduğu içinde çok dertliydi oysa çözseydi bu durumu,erken kurtulacaktı tüm sıkıntılardan..
ruhunun huzursuzluğu dinmişti.artık kendini bir yere ait hissediyordu.bunca zaman aradı ait olacağı yeri ve oranın bir hastane ve yapayalnız,ilaçlarla uyutulduğu bomboş bir oda olması çok ilginçti.boş yere yormuştu kendini..boş yere yaşlanmıştı yüreği..
evet oda boştu,deli ya kendini öldürür diye... ama ölmek isteyen bulur yolunu her şekil. hele melis gibi bir kızsa çok kolay bulurdu.zaten buraya getirilme sebebi intihar girişimiydi..aslında o intihar etmemişti..uyuyamıyordu,uyku kaçmıştı ondan.. hoş uyuduğu kısa anlar oluyordu, onlarda da kabusla uyanıyordu...sadece deliksiz uyku istedi,hasret kalmıştı huzurlu,sıcak uykuya.. o da ilaçlara başvurdu, o da yaramayınca üstüne alkol aldı, o da yaramadı ve esrar içti.. ee doğal olarak mide fenalarda kalınca ne olur? neticeyi biliyoruz,melis intihar etti zaten depresyondaydı ölmek istiyordu...
hayır sadece huzurlu uykuya çok hasretti.neyse savaşmadı kabullendi o ölmek istiyordu. ne derlerse evet dedi...kabul etti yargısını ve oturdu yerine...
işte böyle melis bu hallerde ama iyi artık.. çünkü sus pus,konuşma zorunluluğu yok..
melis mutlu şu günlerde...

16 Şubat 2010 Salı

SIKILMAYI SEVEN SIKILGAN

sıkıldım her şeyden,senden de sıkıldım,saçma sapan ruh hallerinden de,git gellerinden de... çok sıkılasım var devamlı...hep her şeyden sıkılmak istiyorum.. zorluyorum aslında kendimi.. belki de hiç sıkılmadım senden.. ama sıkıldım işte anla...
en sevdiğim oyuncağımdan da sıkıldım,yeni oyuncak(lar) istiyorum. yıllardır çıkaramadığım takılarımdan da sıkıldım,çıkarttım,attım kutuya..artık yenileri var... arada takıyorum ayıp olmasın diye eskileri...
artık yeni bir yüzüğüm de var,oysa nasıl da alışmıştı parmağım ona... ilk başlarda çok aradım ama toparladım,artık hiç aramıyorum..boş kalmış hissetmiyorum.. çok sevdiğim başka bir yüzüğüm var,aynı paramakta olmasada varlığı yeterli olduğundan,artık istenmiyor eski yüzük..
işte ben böyle bir insanım sıkılıyorum çoğu zaman ya da sıkılmak istiyorum çoğu zaman... hemen alışkanlıklarımın üzerine başka bir alışkanlık yüklüyorum. böyle oyalıyorum kendimi...
ama hep aynı giden şeylerden sıkılmamak ayıp değil mi?
sıkılıyorum bu günlerde herkesten,onları dinlemek zorunda kalmaktan.. sıkılıyorum, konuşmak istemiyorum, dinlemek istemiyorum,cevap vermek istemiyorum.. sıkılıyorum bu aralar anlasanıza,sormasanıza halimi...
sıkılıyorum anlatmaktan..
sıkılıyorum susun artık...
sıkılmam geçer elbet ama bu aralar sıkılıyorum..
bulaşmayın bu sıkılan kıza...

12 Şubat 2010 Cuma

öylesine akıp duranlar..

belki de ölmem gerekiyordu onca yaşadıklarımdan sonra..ama ölseydim daha da mutlu ederdim, mutlu olmayı haketmeyenleri..ve onlara bu mutluluğu yaşatmaktansa ömür boyu acılarla yaşamayı yeğlerim.
ayrıca ileride yaşayacağım iyi günleride hiçe saymış olurdum.. yaşar mıyım iyi günler bilmiyorum aslında, ama yaşarım diye umut ediyorum...
uyuşmuştu bedenim,hislerim yoktu,uyku yoktu,açlık çoktu ama istek yoktu...sadece yatıyordum, sadece bir noktaya kitlenip yatıyordum..acım,acım o kadar büyüktü ki kelimelere dökecek halim yoktu...sesim sustu,dondum sadece...göz yaşlarımı gizlemektende yorulmuştum, sorumluluklarım vardı,üzmemem gerekenler vardı ama içimdeki acı çok büyüktü. onu anlatacak kelimeler bile yok benim dilimde.ölmek istemedim,yaşamak istemedim.ne istedim,ne istedi?!
zaman geçmiyordu,o kadar yorulmuştum ki,heyecanımı yitirmiştim. yaşam pınarım solmuştu.. hatırladıkça o günlerimi yine dolar gözlerim,belkide ömrümün sonuna kadar dolacak bu gözler.. tuvalete gizlenip,ayna karşısında kendime bakıp ki kendimi göremez olmuştum artık; saatlerce ağlıyordum,tanrım ne zaman bitecek bu acı diye... o kadar ağladım ki, yoruldu artık gözlerim, yoruldu artık kalbim..
aşk böyle olmamalıydı,bir zamanlar taptığın,sana tapan bunları etmemeliydi...çok ağladım, çok hissizleştim..çok öldüm o günlerde.. evet geçti, bitti biliyorum.. ama ya ardında bıraktıkları o göz yaşlarının ve kalp kırıklıklarının,onlar nereye gitti? onlar içimde tıkılı kaldı..onlar artık bana yapıştı... içimdeki lekeler gibiler..hiç silinmeyecek lekeler...

10 Şubat 2010 Çarşamba

bugün benden bir şeyler çıkmıyor, bende sevdiklerimden alıp yapıştırdım...

TUTSAK
seni istiyorum ve biliyorum
asal koynuma almayacağım
sen o aydın ve pırıl pırıl gökyüzüsün
ben bu kafeste bir tutsağım

kara ve soğuk parmaklıklar ardından
gözlerim hasretle bakıyor yüzüne doğru
bir elin uzanışını düşlüyorum, diye
ansızın ben de uçayım sana doğru

boş bulunan bir anda düşlüyorum
bu sessiz hapishaneden uçayım
gülerek gardiyan adamın gözüne
yanında yaşama yeniden başlayayım

düşlüyorum ancak bilirim asla
bu kafesten kurtulma gücüm kalmamış
gardiyan istese bile
kanatlanıp uçmaya soluğum kalmamış

parmaklıklar ardında her sabah
bir çocuğun bakışı güler bana doğru
sevinç şarkılarına başladığımda
dudağı öpücükle gelir bana doğru

şayet bir gün, ey gökyüzü
kanatlanırsam bu sessiz evden
ağlayan çocuğa nasıl söylerim
tutsak bir kuşum vazgeç benden

bir mumum canımın yalazıyla
harabeleri aydınlatırım
sönüklüğü seçersem eğer
bir yuvayı yıkıp dağıtırım

FURUĞ FERRUHZAD

çöp çocuk ve kibrit kızın aşkı

çöp çocuk bayılıyordu
kibrit kıza
hele çok ateşli duran
sevimli hatlarına

ama ne kadar sürebilirdi
bir çöple kibritin aşkı?
çöp çocuktan geriye
sadece külleri kaldı..

TİM BURTON

saçmalamalı mı, saçmalamamalı mı?

intihara kalkıştı kalbim..
en büyük günahkardır benim kalbim,
canına kastetti çünkü...
yaşamak dururken,ölesi geldi...
ama cinayetten ucuz kurtulduğu unutuldu...
onu öldürmeye çalışan katiller,
kalbim kendini öldürmeye kalkışınca
temize çıktı bir anda...
kendi ellerimle cenneti verdim onlara...
hem kurtarıcı,hem de yok ediciydim ben şimdi...
bana yararı neydi?
intahar olumsuz sonuçlandı,
yaşamaya devam ediyor kalp..
çok sıkıntılı zamanlar,
kelimeler kısıtlı...
dilim,elimde kilitli...
durdurun beni,
dindirin hırçınlığımı...
madem kurtardınız,
iyileştirin beni...
duydunuz mu beni?
alooo?...
bipp sesinden sora mesaj mı bırakmalıyım yoksa...
yoksa kalpteki yaralar şuur bozukluğuna mı sebep oldu..
git gellerde miyim ben?
yok canım,gayet iyiyim gibi..
ne diyorum ben,
ne anlıyorum ben,
ne duyuyorum ben,
evet saçmalıyorum ben...

4 Şubat 2010 Perşembe

masallarımız

alışkanlıklarımız mıydı acaba bizi yıkan? alışmak,sahiplenmek,benimsemek kötü müydü yoksa? ya da sadece sevgimizden mi? fazla karışık geldi bana.. çözemiyorum...
insan yalnızlığa da alışmalı öyleyse? ona neden alışamıyoruz? ya da hep elimizde olmayanı mı istiyoruz?insanoğlu neden ego peşinde,saf sevgi peşinde olmaktansa?
aşka dair hiç birşey kalmadı bende..aşk masalları,aşk şiirleri yazamaz oldum... aşk öldü bende! bu ölü aşk korkutmuyor beni.. onsuzluk acıtmıyor artık... aşk ne ki? aşk bir şuur bozukluğu demiş büyük adamın biri..doğru mu demiş? ya da bana göre mi doğru?!
yalan sevdalarla kandırılmaktansa,kandırmaktansa yalnızlık en mükemmeli... sadece oyalanmalı bir şeylerle.. çağımız kullan at çağı.. çok pratik olduk biz insanoğlu... herkes koşturuyor, ne için?
yalan dolan işler bunlar... herkes yalan,yok olup gidecek herkes...
bir sevda vardı hayalimde,büyük hayal kırıklığı oldu...çok masal okumuşum,çok film izlemişim..
artık kandırmasınlar bizi...iyi bitmiyor gerçek hayat...bir gün bir film yapıcam ve kötü bitecek sonu... ben kandırmak istemiyorum kimseyi...en başta kendimi...en büyük günah budur benim için..tüm insanlık için...
bir gün bir masal yazıcağım o da kötü biticek...çünkü benim hayat masalım hep kötü gitti... sonunu bilemem ama gidişata bakarım ben...bizim masallarımız ya yarım ya da kötü... hayat kötü,cehennem işte tam burası...tam üstündeyim...çok kez gittim geldim,ben de karar verdim; üstündeyim cehennemin,yapıştım... belki gün gelir bekçisi olurum o cehennemin...
bu bir masal değil,anlatmak istediklerim var onları anlatıyorum kendimce... beni bilen anlar..
kaç kişi var ki bilen...bazen ben bile bilemem,onlar bilir..onlar kim mi? bu hayatı paylaştıklarım, hayatlarını paylaştıklarım...biz aynıyız, o yüzden yan yanayız... bizim masallarımız biraz karışık.. herkesin öyle olmalı... herkesin masalı kendine...

31 Ocak 2010 Pazar

+ 18

düşünüyorum,birşeyleri düşünüyorum. o kadar çoklar ki, karışıyorlar bazen.. kimi zaman çok mutluyum,kimi zaman çok mutsuz...oyalayacak bir şeyler olduğu müddetçe iyiyim.. ama boş kaldığımda delirmek istiyorum bazı bazı..
ama bazı bazı...bazende ne güzel diyorum, bu kafada olmak... hep bir kargaşa içinde olmak.. sakin gidince hayat sıkıntı yapıyor... o kadar inişli çıkışlı ki anlatamam..zaten anlatmakta istemem... anlatsam anlayamazlar ki.. anlamak istemezler sanki.. aynen şuan yazdıklarımdan birşey anlayamadığım ya da anlamak istemediğim gibi..
evet bildiniz yalnızım.çokta sıkılmışım bu gece...hep daha fazlasını istemekten, yetmemesinden.. bu ne iştah be kardeşim. akıllan diyor, akıllanmalıyım diyorum.. o ilk diyen kim bilemiyor ben..
birileri konuşuyor kafamın içinde.. ..kafam almıyor,.çok ağırlaştı düştü düşecek gibi... aman düşersede düşer,tutan olur elbet.. tutmazlarsa da parçalanır kafatasım,beynim dağılır yerlere..
umarım betona düşer ki çatlamak dışında dağılmaya dönüşür bu düşüş... sakat kalmaktansa ölsün daha iyi... hep en yükseği... acıysa en fazlası,tutkuysa en şiddetlisi,aşksa en büyüğü, nefretse en yoğunu... herşeyin en çoğu..ortası yok,azı da yok..hep fazla...
kesmek lazım burada yazıyı yoksa daha da şiddetlenecek kelimeler.. fazla kırıcı ve acıtıcı olcak. acımasın kimsenin bir yerleri...
benim mi?
acısın en yükseğinden...
severim!

29 Ocak 2010 Cuma

bir ben var ama ben değil gibi sanki..bana da benziyor oysa ki... zaman ne kadar da değiştirmiş beni...
acılar büyütmüş,oysa derdim ki hiç büyümeyeceğim ben.. nasıl da safmışım bunları derken... büyüyorum istemiye istemiye... büyütüyorlar zorla... saflığını alıyorlar. içindeki tüm güzellikleri öldürüyorlar. duygularını bitiriyorlar..
izin vermesen de onlar acımasızca alıyorlar izini... kabul etmek zorunda kalıyorsun...
yalnızlığa kaçıyorsun o büyük kalabalıklardan... yalnızlık acıtmıyor onlar kadar. sen kendini daha az acıtıyorsun.ben kendimi daha az acıtmayı öğreniyorum yalnızlığımda. bu yüzden yalnızım. tek başına olabiliyorum. yetiyorum kendime... eskisi gibi muhtaç değilim insanlara...
kabullendim hayatı,insanları..
mükemmel sevgi yok,kandırmayalım kendimizi.
ve insan bir kere aşık olmaz, inanmayalım.hurafe bunlar.
hayat nasıl geliyorsa gelsin artık.kabullenince kolaylaşıyor...

25 Ocak 2010 Pazartesi

işte yeni dövmem...
bok böceği...
tılsımdır kendileri..
kapatıcı ve kurtarıcı...
ama bu benim için olan anlamı...
bakınız google a, anlamına...

13 Ocak 2010 Çarşamba

ölmüşüm...

şimdi bana dediler ki sen öldün! yok dedim ben ölmedim..
yok yok dediler ve direttiler; sen öldün biz biliyoruz...
allah allah ama yaşıyordum ben?!
anlatın dedim,anlattılar ama anlamadım..
sora bir kaç dosta gittim,sordum; ben öldüm mü?
yaşıyor musun ki?
hala anlamadım...
bana diyenlere gittim,anlatın dedim en yalın dilde..
dediler ki; bedenin yaşıyor ama ruhun bizlere,sizlere,onlara ömür...
o ne demek dedim?
gayet net dediler...
sora öğrendim ki;bedensiz de yaşarmış ruh..
ölüm sebebiyse ruhumun çok acıtıcı..
ben farkına varmadan,ben anlamadan, ruhuma tecavüz etmiş,
kötünün teki..ee dayanamamış bu ruh tecavüze...
intihar etmiş sessizce...
şimdi ruhum nerde bilmiyorum ama ben onsuz yaşıyorum...