karanlık yolda ilerliyordu.
elbette karanlık olacaktı, saat gece
yarısını geçmişti.
hep geçer zaten. geçen saatler tercih edilir.
neyse, cebinden sigarasını çıkardı ve
yaktı. doğal olarak yakacak tabi ki, yoksa sigarasını niye çıkarsın. ama çakmağın
alevi, karanlık sokağı aydınlattı.
abartıyorum tabi ki, yazarken abartmayı
severim. kim inanır buna bilmiyorum ama küçücük çakmağın alevi sokağı
aydınlatmaz. fantastik bir hikayede olabilir ama bu hikaye fantastik olmayacak.
bu bir hikaye bile olmayacak. onu bunu geç bu saçmalamadan başka bir şey değil.
saçmalayasım geldi sadece.
karanlıkta sigarasını içe içe
ilerliyordu.. bir yandan da rüzgar esiyordu çılgınlar gibi. saçlarını
uçurmuyordu, çünkü kızın saçları kısaydı. kahkülleri dağılıyordu biraz, düzeltmekten
sıkılmıştı, o sırada karar verdi daha da kısa kestirecekti saçlarını.
önümüz kış, kafa üşüyecek ama en azından
dağılan saçlarla uğraşmayacaktı. şekil verme derdine olmayacaktı, oh yaa neden
bunu daha öne düşünememişti.
sonra birden aklına geldi, ne işi vardı;
rüzgarlı bir sonbahar gecesinde, sigarasını içerek neden dolaşıyordu?
hatırlayamadı. durdu, etrafına bakındı. boştu sokak, sokaklar. kalbi gibi boş
ve karanlıktı.
kalbim diye düşündü, yürümeye devam etti.
en son ne zaman aşk kapısındaydı, bunu düşünerekten yürüdü. tekrar durdu.
buldu.
aşk kapısını hiç çalmamıştı. zorla
girilmeye çalışılmıştı belki.. ama yok hep bir aldanma halleri içerisindeydi.
kızdı kendi, geri döndü ve geldiği yere gitmeye karar verdi.
tam burada bitirecekken bu saçmalığı karar
değiştirdim. biraz fantastikleştirmek iyi olabilir.
sokağın başından bir ses duyuldu, sese
doğru yol almaya başladı. yakınlaştıkça algıladı. bir baykuş sesiydi. pek
severdi. boynundaki baykuş kolyesine dokundu ama kolye ucu yoktu. uçup gitmişti
sanki. o an anladı ki harbiden uçup gitmişti. baykuşa yaklaştı ve kolyesinde ki
gibi beyaz, sedef bir baykuş olduğunu gördü. öylece kalakaldı.
bu saçmalıkta burada bitti.